Silah mı tereyağı mı?
Başlık garip gelmesin.
Bu ciddi bir soru ve sorun.
Avrupa'nın önündeki büyük ikilemi ve yol ayrımını gösteriyor.
Başlıktaki sembol soruyu sorarak durumu çok güzel şekilde özetleyense ABD'li The Wall Street Journal gazetesi.
Soğuk Savaş yılları herkes için zorluydu.
Özellikle de ABD ve Sovyetler Birliği arasında kalan Avrupa için.
Bir kısmı kendilerini ABD, bir kısmı da Sovyetler tarafında karşı cepheye tampon bölge olmuş halde buldu.
Soğuk Savaş'ın bitmesiyse Avrupa'nın büyük kısmı için yepyeni bir refah çağının başlaması demekti.
Bu devletler askeri harcamalarını kıstı.
Sosyal programlara daha fazla bütçe ayırdılar.
Avrupa Soğuk Savaş döneminden sonra askeri harcamaları kısarak 1 trilyon 800 milyar euro tasarruf etti.
Bu para sosyal refaha yönlendirildi.
Avrupa'nın günümüzdeki refah imajı işte böyle güçlendi.
Bu dönemde ise ABD-Rusya çekişmesi bir dönem küllense de yeniden şiddetlendi.
Avrupa'nın büyük kısmı ise savunma konusunda ABD ve onun öncülük ettiği NATO şemsiyesi altına girdi.
Bir başka deyişle ABD, savunma masraflarını karşılayarak onların müttefikliğini garanti altına aldı.
Yani ABD açısından Avrupa yine Rusya cephesine karşı tampondu ama eski kıtanın bu kez savunmaya büyük bütçeler harcaması gerekmiyordu.
Durumdan memnundular ve bu parayı refahı artırmaya harcadılar.
Bu politika seçmenler arasında da hayli popülerdi.
Herkes memnundu.
Lakin günümüzde durum eskisi gibi değil.
Üçüncü yılındaki Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa'nın ne denli büyük bir risk altında olduğunu herkese gösterdi.
Yıllardır savunma ve güvenlik konusunda ABD'ye güvenen Avrupa, artık yeniden silahlanmayı düşünüyor.
Bunun iki ana sebebi var.
Birincisi, Ukrayna'daki gerilim hala yüksekken, ABD'nin odağını Çin'e kaydırmaya başlamış olması.
Bir diğeri, Trump'ın 5 Kasım'da yeniden ABD Başkanı seçilme ihtimali.
Zira Trump, ABD'nin NATO'nun masrafının neredeyse üçte ikisini tek başına karşılamasından son derece rahatsız.
O kadar rahatsız ki başkanlığı sırasında bir dönem NATO'dan ayrılmayı ciddi ciddi düşündüğünü bile hakkında yazılan kitaplardan öğrendik.
Tüm bunlara rağmen Avrupa ülkeleri Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde elde ettikleri avantajlardan vazgeçmeyi zor buluyor.
Pek çok ülke ordularını savaşa hazır hale getirmeyi başaramıyor.
Yıllar içinde buralara on milyarlarca Euro ek kaynak harcamak haliyle sevimsiz geliyor.
Örneğin Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya...
Askeri üsler bakımsız durumda.
Kimi de spor merkezlerine, yaşlı bakım evlerine, hatta emeklilik fonu ofislerine dönüştürülüyor.
Soğuk Savaş sırasında Batı Almanya'da yarım milyon askeri personel vardı.
Doğu Almanya'da da 300 bin...
Bugün Alman ordusu sadece 180 bin kişi.
1980'lerin sonunda 2 binden fazla Leopard 2 tankına sahiplerdi, bugün operasyonel olanların sayısı birkaç yüzü geçmez.
Hava kuvvetleri için de durum farklı değil.
Almanya, Ukrayna savaşından sonra gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 2'sini askeriyeye harcama kararı aldı ama aradan geçen yıllardaki geri gidişe bakınca yeterli olmaktan çok uzakta.
Ayrıca sosyal yardımları kesip bunu silahlanmaya harcamak, tersini yapmaktan daha zor.
Çünkü insanlar alıştıkları refah seviyesinden daha azına razı olmayacaktır.
Dahası zaten şu haliyle bile sosyal hayatta yaşanan sıkıntılar aşırı sağın siyaseten ciddi şekilde yükselmesine yol açıyor.
O nedenle pek çok Avrupa hükümeti ülkeyi bir arada tutmak için sosyal harcamanın gerekli olduğu görüşünde.
Orduya daha fazla kaynak ayırmak için refah devletinden vazgeçme fikrini tam da bu sebeple ölümcül bulanların sayısı hiç de az değil.
İşte "Silah mı, tereyağı mı?" sorusu tam da burada gündeme geliyor.
WSJ'nin sorusundaki tereyağı yaşam koşullarını ve refah seviyesini temsil ediyor.
Yerine isterseniz ekmeği, isterseniz emeklilik sistemini, çocuk yardımını ya da maaş artışlarını koyun.
Sonuçta ortada önemli bir ikilem, çok zor bir seçim, verilmesi gereken zor bir karar var.
Silahın yerine tereyağını koymak kolay ve çekiciydi.
Peki aksi olabilecek mi?
Zaman gösterecek.