ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


“İsrail” demeden İsrail'e baskı

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki katliamları 8 ayı geçti.

Malumunuz ABD'de başkanlık seçimi de yavaş yavaş yaklaşıyor.

Hal böyle olunca, Biden avantajı Trump'a kaptırmamak için kolları sıvadı.

Ortadoğu'da sükûneti sağlamak istiyor.

Geçtiğimiz hafta "İsrail'in önerisi" diyerek, onları memnun etmeyen üç aşamalı bir plan ortaya atmıştı.

Hamas memnuniyetle karşılayıp sıcak baktığını açıklamış, İsrail "Bizim önerimiz bu değil" demişti.

Arada önemli farklar olduğunu söylemişti.

Buna karşılık ABD, baskıyı sürdürüyor.

BM Güvenlik Konseyi'nden, önerisine destek veren bir karar çıkardı.

Aslında bu ilk değil.

BM Güvenlik Konseyi Mart ayında Gazze'de acil ateşkes isteyen bir karar kabul etmişti.

ABD ilk kez veto etmemiş, çekimser kalmıştı.

O karar lafta kaldı.

İsrail katliamları yoğunlaştırdı.

ABD istiyor ki kendi şartlarında, kendi kontrolünde bir sonuca ulaşılsın.

Konsey'in son kararı, diğerlerinin aksine ABD'nin teklifiydi.

Bu kez de Rusya çekimser kalarak yolu tıkamadı.

Karar aslında İsrail'e "Saldırıları durdur" ültimatomu vermiyor.

Böyle olsa belki de çok şey değişirdi.

Yani Kıbrıs Barış Harekâtı döneminde alınan 353 sayılı karar gibi net ve emredici değil.

Onun yerine mealen şöyle diyor.

"ABD'nin üç aşamalı teklifi İsrail için de kabul edilebilir. Hamas da buna onay versin."

Aslında bu kararla ABD, doğrudan İsrail'i hedef göstermeden İsrail'e baskı yapıyor.

"İsrail zaten buna sıcak bakıyor, uzlaşmaz olan Hamas" diyor.

Oysa bu öneri ilk ortaya çıktığında bile Hamas sıcak baktıklarını açıklamıştı.

O zaman da İsrail kabul etmemişti.

Şimdi de durum aynı.

Hamas memnuniyetini bildirdi, birkaç saat sonra da kararı kabul ettiklerini açıkladı.

"İsrail'in uymasını sağlamak Washington'ın elinde" dedi.

İsrail yine aynı yerdeydi.

ABD ise hala İsrail değil de Hamas uzlaşmazmış gibi davranıyor.

Dışişleri Bakanı Blinken 8 ayda 8. kez çıktığı Ortadoğu turunda İsrail'e gitti, Netanyahu hükümetinin plana bağlı olduğunu söyledi.

Aynı Netanyahu hükümeti hala "Biz Hamas'ı yok etmeden bu savaş bitmez" diyor.

ABD-İsrail cephesine göre anlaşmazlığın düğümlendiği yer, Hamas'ın kalıcı ateşkeste ısrar etmesi.

Başka ne yapacaktı?

"Katliama mola verip sonra kaldığınız yerden devam edersiniz, ben de öylece beklerim" mi diyecekti?

Öte yandan Savaş Kabinesi üyeleri Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un istifası Netanyahu için çok önemli bir gelişme.

Aşırı sağcıların baskısı artık daha çok hissedilecek.

Ve görünen o ki katliamlar ağırlaşabilir.

Gözünü kan bürümüş Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir çoktan Netanyahu'ya mektup yazıp savaş kabinesinde boşalan koltuğa talip olmuş bile.

Anlaşılan onlar da ABD'deki başkanlık seçimine kadar dayanıp, Trump'ın gelmesiyle rahatlamayı umuyor.

Avrupa'da yükselen aşırı sağ

İsrail şimdiye kadarki en aşırı sağcı hükümetle yönetiliyor.

Gazze'deki katliamın böyle derin olmasının n önemli sebeplerinden biri bu.

Aşırı sağ aslında dünyanın pek çok bölgesinde yükselişte.

Son örneğini Avrupa Parlamentosu seçimlerinde gördük ki, kıtanın siyaseti için deprem etkisi yarattı.

Aslında sürpriz değildi.

Geliyordu ve bunu herkes görüyordu.

Son seçimle ete kemiğe büründü.

Korkulan oldu.

Merkez sağ ve merkez sol Avrupa siyasetinde hala en güçlü iki blok.

Ama fena halde kan kaybettiler.

Aşırı sağcılar ve popülistlerin bu denli hızlı yükselişiyse Avrupa kamuoyunun mevcut durumdan hiç de hoşnut olmadığının göstergesi.

Olumsuz rüzgârlar güçlenince AB'nin yönetici elitleri de haliyle endişeye kapıldı.

Fransa'da aşırı sağcılar yüzde 32 gibi tarihi bir rekor kırdı.

Macron'un partisini ikiye katladılar.

Fransız Cumhurbaşkanı Ulusal Meclis'i feshetti ve erken seçime gidilecek.

Halka "Mesajınızı duydum, tercihinize uyum için adım atıyorum" diyor.

Büyük bir kumar oynuyor ve sonucu kendisi için çok kötü olabilir.

Bir de seçimlerin Paris Olimpiyatları'nın hemen öncesine denk gelmesi var ki, Macron "Acelen neydi?" diye soranlara ne diyecek merak ediyorum.

Fransız liderin aşırı sağcı belalı rakibi Marine Le Pen'e tuzak kurduğunu düşünenler de var tabii.

Haklılar mı göreceğiz.

Fakat Marine Le Pen bu güçle bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Macron'u koltuğundan ederse işler iyice karışacak demektir.

Çünkü Le Pen "Fransa NATO'dan çıkmalı. AB neredeyse bitti. Uluslardan oluşan bir Avrupa'ya dönmeliyiz. Benim politikalarımı Trump ve Putin temsil ediyor" diyen bir siyasetçi.

Almanya'da Başbakan Olaf Scholz'un Sosyal Demokrat Parti'si ancak üçüncü olabildi.

Merkez sağdaki Hristiyan Birlik ilk sırada.

Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) de ikinci büyük siyasi güç oldu.

İşin daha da ilginç yanı, Sovyet etkisindeki Eski Doğu Almanya'da kalan bölgelerde aşırı sağın yükselmesi.

Almanya'nın birleşmesinden 30 yıl sonra bu eski sınırın sandıklar vasıtasıyla aniden tekrar ortaya çıkması oldukça ironik.

İtalya, Belçika, Hollanda'da da durum farklı değil.

Peki şimdi ne olacak?

Avrupa Parlamentosu'nun yeni aritmetiği AB Komisyonu'nu belirleyecek.

Yani "Birleşik Avrupa"nın hükümeti tayin edilecek.

Haliyle aşırı sağa daha çok meyletmiş bir Avrupa siyaseti, her alanda kendisini hissettirecek.

Daha sert ve korumacı politikaların gündeme gelmesi muhtemel.

Tabii AP'de aşırı sağcıların birleşmesi de çok kolay olmayabilir.

Çünkü her biri ortak Avrupa siyasetinden önce kendi ülkelerinin çıkarlarını düşünecektir ve bazı çatışmalar olması kaşınılmaz.

Türkiye için çok bir şeyin değişeceğini sanmıyorum

Buna karşılık Avrupa aşırı sağının Rusya'ya karşı diğerlerinden daha ılımı olduğunu da hatırlatalım.


Yazarın diğer yazıları