ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Doğu'yla da Batı'yla da konuşmak

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı Washington'daki NATO zirvesi bu yılın en dikkatle izlenen organizasyonlarından biri.

Erdoğan'ın ziyaretleri içinde de en kritik olanlarından.

Doğu ve Batı arasındaki gerilimlerin tırmandığı günümüzde iki tarafla da konuşabilen çok az ülke var.

Türkiye devlet olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan da lider olarak bunların arasında ciddi şekilde öne çıkıyor.

NATO ittifakı 75 yaşında.

Zirve bu yönüyle de önemli.

4 Nisan 1949'da 12 ülkeyle kuruldu.

Türkiye de kuruluşunun ardından ilk katılanlar arasında.

Aradan geçen üççeyrek asırda hem NATO, hem ittifakın ve üyesi olan ülkelerin karşı karşıya olduğu sınamalar çok değişti ve gelişti.

En don Finlandiya ve İsveç'in de katılımıyla, NATO günümüzde 32 üyeli bir yapı.

Rusya ve Batı bloku arasındaki tampon bölgenin büyük kısmını yanına çekti.

Rusya sınırlarına dayanmış durumda.

Hatta Ukrayna da dünyadaki en büyük ikinci slav devleti olarak NATO'ya üyelik hedefine sahip.

Hatta 2019'da bunu stratejik politika hedefi olarak anayasasına da koydu.

Günümüzde Ukrayna üzerinden Rusya ve Batı arasında yaşanan gerilimin de temelinde aslında bu var.

Rusya'nın iki yıl önce yeniden Ukrayna'yı işgale başlaması NATO'nun yeni üyeler kazanmasını ve savunmasını güçlendirmesine hız vermesine yol açtı.

Buna karşılık NATO üyeliği Ukrayna için şimdilik yakın zamanda ulaşamayacağı bir hedef.

Çünkü bizzat NATO'nun görev süresi dolmak üzere olan Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bunun savaş sona erene kadar gerçekleşmeyeceğini söylüyor.

Eğer bu savaş bir uzlaşma ya da müzakere ile sona erecekse, ben şahsen orta vadede de Ukrayna'nın NATO üyeliğine pek ihtimal vermiyorum.

Çünkü bu Rusya için ciddi bir kırmızı çizgi.

Eğer bir gün müzakereler başlar ve savaşın sona ermesi için öyle ya da böyle bir anlaşma kabul edilirse, Rusya'nın geri adım atacağı kısmın yalnızca Ukrayna'nın AB üyeliği olacağı düşüncesindeyim.

Bunlar elbette Washington'daki zirvede diğer pek çok konuyla birlikte masada.

Türkiye'nin de hem Rusya hem Ukrayna ile iyi ilişkilere sahip bir ülke olarak, olası bir müzakere platformuna elverişli olacağı kanaatindeyim.

Tıpkı daha önce İstanbul'da olduğu gibi.

Taraflarda bir yorgunluk olduğu aşikâr.

Buna birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da vurgu yapmıştı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, şartlar olgunlaşmaya başlamışken yeni bir barış platformu kurulmasını önerdi.

Kremlin tarafından olumlu karşılandı.

Zirvede bu mesele ana gündemler arasında olabilir.

Ayrıca Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi'nde görüştüğü Rusya Devlet Başkanı Putin'in mesajlarını da NATO liderlerine ve özellikle ABD Başkanı Biden'a ileteceğini tahmin ediyorum.

Zirvenin kapsamı geniş.

İsrail'in Gazze'deki katliamları mutlaka Türkiye tarafından gündeme getirilecektir.

NATO'nun lokomotifi ABD'nin İsrail'e verdiği yoğun destek bu krizin çözülememesinin en büyük sebebi.

Ayrıca benzer bir durum Suriye'nin kuzeyi için de geçerli.

ABD'nin PKK/YPG terör örgütüne verdiği destek ve sözde "teröristan" kurdurma projesi bölgeyi yeniden patlamaya hazır bir barut fıçısına çevirdi.

Erdoğan bu konuda muhataplarına bir kez daha tepkilerini dile getiriyor.

Soğuk Savaş'tan bu yana dünya en büyük güvenlik tehdidinin içinden geçerken, NATO'nun Yeni Genel Sekreteri Mark Rutte de önündeki sınamaları açıkça görecek.

Rutte Türkiye'nin de desteğini almıştı ancak Ankara'nın önemli beklentileri var.

Göç krizinin çözümünde ve terörle mücadelede müttefiklerin, NATO'nun ruhuna uygun şekilde dayanışma göstermesini bekliyor ki çok da haklı.

Ayrıca aynı samimiyeti özellikle savunma sanayii ürünlerine yönelik ambargolarda da bekliyor.

Çünkü bazı NATO üyelerinin Türkiye'ye cephe almak için atılan bu adımlar aynı zamanda ittifakın savunmasını da zayıflatıyor.

Türkiye bölgesindeki en önemli ve güçlü NATO üyesi.

Bunu bir kez daha taraflara hatırlatmak farz oldu.

SAĞ GÖSTERİP SOL VURMAK

Fransa'da Pazar günü yapılan seçimlerin sonuçları tam bir sürpriz oldu.

İlk turdaki seçimlerde aşırı sağcılar ciddi bir güç kazanmıştı.

Öyle ki seçime katılım artarsa tek başlarına iktidar olabileceklerini umuyorlardı.

İkinci tur için genel kanıysa gerçekten de sandıktan birinci çıkacakları ancak mecliste mutlak çoğunluğu yakalayamayacakları yönündeydi.

Zaten bütün hesaplar da bunun üzerine kuruldu.

Cumhurbaşkanı Macron'u erken seçim kararı almaktaki amacı da aşırı sağcıların gücünü tırpanlamak ve tek başlarına iktidar olmalarının önüne geçmekti.

İkinci tur seçimlerde halk kararını verdi.

Sonuç Macron'un da diğer pek çok siyaset uzmanının da beklemediği şekildeydi.

Sol ittifak ilk sıraya yerleşti, Macron'un ittifakı ikinci oldu.

Tek başına iktidar hesapları yapan aşırı sağcılarsa ancak üçüncü olabildi.

Görünen o ki aşırı sağcıların oluşturması muhtemel tehlike sokaklarda da hissedildi.

Lakin Fransız siyaseti için sol ittifakın kazanması da karmaşanın süreceği anlamına geliyor.

Jean Luc Melenchon, Fransız siyasetinde çok eski bir isim.

İlk defa bu kadar güçlendi ve durumdan hayli memnun.

Daha önceki vaatlerini sıcağı sıcağına yineledi.

Asgari ücreti yükseltme, emeklilik yaşını düşürme bunlardan bazıları.

Seçmen açısından çok çekici teklifler olsa da ülke içi dengeleri ciddi şekilde sarsabilir.

Sırtlarında yumurta küfesi varken bunların ne kadarı gerçekleşebilecek, doğrusu meraktayım.

İktidar olsalar da Macron'un cumhurbaşkanlığı altında görev yapacaklar.

Ortak yol bulmaları gerekecek.

Pek çok adımı kararname ile atabileceklerini düşünüyorlar fakat bunun doğuracağı sıkıntıları göğüslemeye ne kadar hazır olacaklar, göreceğiz.

Melenchon'un bölgemiz için de dikkat çekici iki özelliği var.

Biri, İsrail'in Gazze'deki katliamlarına sert şekilde tepki göstermesi.

Zaten Netanyahu hükümeti de Fransa'daki seçim sonuçlarından hiç memnun değil.

Solcu Fransız lider en kısa sürede Filistin Devleti'ni tanımayı vadediyor.

Bizim için asıl dikkat çekici ve temkinli yaklaşmamız gereken kısmıysa terörle mücadele konusu.

Çünkü bu izim PKK terör örgütüne hayli yakın.

Daha önce Paris'te mitinglerine bile iştirak etti.

Bu desteği iktidarda açık şekilde sürdürmesi Ankara-Paris hattında pek çok yeni krize yol açabilir.


Yazarın diğer yazıları