Değişen dengeler
Tam 8 yıl önceydi.
Türkiye çalkantılı dönemde, Suriye'de kendisine yönelik beka sorununa karşı çok önemli ve cesursa bir hamle yaptı.
DEAŞ terör örgütüne karşı Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattı.
Bu örgütle doğrudan göğüs göğüse çarpışan tek NATO ülkesi oldu, hala da öyle.
Onu PKK/YPG terör örgütüne yönelik diğer harekatlar izledi.
Bu vatan için kendini feda eden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yad etmeyi, hayır duası etmeyi bırakmayalım lütfen.
Bu kararlı adımlar dosta düşmana çok önemli mesajlar da içeriyordu.
Bölgede Türkiye'ye rağmen oyun kurulamaz, oynanamaz.
Günümüzde Türkiye Irak ve Suriye'nin kuzeyinde terörle mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.
Geçmişte göre çok daha etkili ve etkin şekilde bunu yapıyor.
Suriye'nin kuzeyinde hayatın normalleşmesi için pek çok adım atıldı yatırımlar yapıldı.
Bunlar Türkiye'nin güvenliğine de önemli katkılar sağlıyor.
Üstelik devamı da gelecek.
Suriye'de PKK/YPG terör örgütüne yıllardır verilen ABD desteği bir gün elbette kesilecek.
Bu terör örgütü Amerika için kullanışlılığını yitirecek.
Bugün nasıl terör devleti kurma girişimleri kapsamında sergilenen sözde seçim oyunları engelleniyorsa, terör örgütü de bertaraf edilecek.
Buna inancım tam.
Lakin Türkiye bölgesinde hep güçlü bir aktör olarak kalmalı, hatta daha da güçlenmeli.
Bu yolda da emin adımlarla ilerliyor.
Libya'da, Kıbrıs'ta, Doğu Akdeniz'de, Başkanlar'da Kafkaslar'da, Ukrayna'da, Filistin'de hatta Doğu Afrika'da..
Etkisini gerektiğinde askeri yöntemlerle, çoğu zaman da diplomasi ve diğer yumuşak güç unsurlarıyla sürekli artıran bir Türkiye var.
24 Ağustos 2016'da o kararlı adım atılmasaydı, belki bugün çok daha olumsuz bir tabloyla karşı karşıya olabilirdik.
Çok şükür Türkiye ki gölgelerde kurulan tezgahlara, karanlık planlara boyun eğmeyecek de.
İşte bu dirayetli duruş, pek çok şeyi değiştiriyor.
Türkiye Batı ve Doğu'nun karşı karşıya olduğu büyük krizlerde vazgeçilmez bir arabulucu figür olarak görülüyor.
Hatta bölge ülkelerinin kendi aralarındaki meseleler için de bu böyle.
Etiyopya ve Somali sorunlarına uzlaştırıcı olarak size başvuruyorsa, Rusya ve diğer birçok ülke Ukrayna savaşını sona erdirmek için hala İstanbul Süreci'ne vurgu yapıyorsa, Filistin'e yönelik zulmün durması için Türkiye en çok sesi çıkan ülkelerden biriyse boşa değil.
Zamanla daha çok merkeze oturan konumu, başka mecralarda da Türkiye'ye karşı bakışı değiştiriyor.
Son günlerde bunun en somut göstergesi, Avrupa Birliği'nden gelen davet oldu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Brüksel'de Gymnich toplantılarına katılacak.
Türkiye 5 yıl sonra ilk kez davet edildi.
Bu gayrıresmi toplantılar AB ülkelerinin ortak görüş ve strateji geliştirmesinde oldukça etkili.
AB'nin dış politika ve güvenlik stratejilerinin koordinasyonunu sağlıyor.
Türkiye'nin buraya yeniden davet edilmesi, Brüksel'in gözünde AB için önemli pek çok güvenlik meselesini Türkiyesiz çözülemeyeceğinin göstergesi.
Bölgesel ve küresel sınamalar karşısında Brüksel'in Ankara'ya ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.
Haliyle Ankara da bu daveti olumlu karşılıyor.
Brüksel'in diyalog arayışında olduğunun farkında.
Türkiye-AB ilişkilerini çıkmaza sokan daha önceki kararların geçerliliğini kaybetmesi için de zemin hazırlaması muhtemel.
AB bu toplantıya Türkiye'yi sadece "komşu ülke" olarak değil, "aday ülke" sıfatıyla da davet ediyor.
Bu adımda, Macaristan'ın AB Dönem Başkanı olmasının etkisini de yok saymamak lazım.
Umarım bu olumlu işaretler Gymnich toplantıları ile sınırlı kalmaz.
İşbirliği ve diyalog ortamı sürekli ve sağlıklı bir zemine oturtulabilir.
Sürdürülebilir ve öngörülebilir şekilde ilişkiler güçlenebilir.
Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve vize serbestisi için müzakerelerin başlaması yönünde adımlar atılırsa, Brüksel'in somut iyi niyet göstergeleri olacaktır.