Sisi'nin ziyaretinde satır araları
Cumhurbaşkanı Erdoğan Şubat ayında gitmişti.
12 yıldır ilk ziyaretti.
Bugünse Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es Sisi Türkiye'yi ziyaret ediyor.
Yine 12 yıl sonra bir başka ilk...
Pek çok olumlu, önemli etkisinin olması beklenen dikkat çekici bir ziyaret.
Ekonomik ve askeri işbirliğinden turizm, ticaret ve bölgesel krizlere kadar pek çok mesele gündemde.
Mısır, Arap dünyasının liderliğine oynama iddiasında olan bir ülke.
Son dönemde ilişkileri düzeltme ve normalleşme yolunda karşılıklı olarak bunca adıma atılmışken geçmiş unutulmadı elbette.
İkili ilişkilerin yanında gözler özellikle Gazze'deki katliamlar ve İsrail konusunda verilecek mesajlarda olacak.
Zira Mısır, Katar ile birlikte müzakere sürecinin en önemli Arap aktörlerinden.
Nasıl Katar müzakere sürecinde Hamas'a yakın arabulucu olarak görülüyorsa, Mısır da İsrail için aynı konumda.
Sebebine gelince...
Mısır, İsrail'i tanıyan ilk Arap devleti.
1979'daki 2. Camp David Anlaşmasıyla oldu.
Savaşla kaybettiği Sina yarımadasını bu anlaşmayla geri aldı.
Bedeli ise İsrail'i tanımaktı.
İsrail'in aradan geçen yıllarda yaptığı onca katliama rağmen anlaşma hala yürürlükte.
1945'te ekonomi ve siyaset dâhil çeşitli alanlarda güç kazanmak amacıyla kurulan Arap Ligi de bu şekilde etki gücü bakımından ciddi şekilde erozyona uğradı.
Bugün Arap Ligi İsrail'e karşı tek vücut olamayıp Filistinlileri açıkça ve yüksek sesle, hatta sahadaki adımlarla savunamıyorsa, temelindeki sebeplerinden birini Mısır'da aramak gerek.
Elbette bunun başka sebepleri var.
Mısır'ın bölgedeki konumdan, bizi ilgilendiren başka boyutlar da var.
Yakın geçmişte Akdeniz'deki Türkiye'nin de içinde olduğu önemli bir koalisyonu dağıtmıştı.
Yeni bir koalisyon kurulmasına önayak olmuştu.
İçinde İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs vardı.
ABD de onlara ağabeylik etti.
Hem askeri alanda hem enerji alanında bazı hamleleri oldu ama tutmadı.
Bir süre sonra işler tersine döndü.
Türkiye için "durum düzeldi" de diyebiliriz.
Nasıl mı?
İşte tam da bu noktada askeri gücün ve diplomasinin bir arada, birbirini tamamlayan şekilde nasıl da etkili olduğunu görüyoruz.
Mısır'a geçmeden, bunun için Irak örneğini verebiliriz.
PKK terörüne karşı defalarca yapılan operasyonlar, yıllar boyu süren askeri kararlılık ve buna eşlik edilerek ilmek ilmek örülen diplomasi bizi bugünlere getirdi.
Elbette ekonomiyle alakalı projeler de itici güç olarak önemli bir yere sahip.
Bugün Ankara ve Bağdat PKK terörüyle mücadelede ortaklığı ve koordinasyonu konuşabiliyorsa, arkasındaki bu derin çabanın sayesinde.
Benzer bir durum Mısır için de var.
Orada da Libya'ya bakmak lazım.
Zamanında yapılan hamleler bizi bugünlere getirmekte etkiliydi.
Peki neydi onlar?
Biri, Mısır'ın desteklediği Hafter ve arkasındaki güçlere karşılık, Türkiye'nin Libya'daki meşru hükümetin yanında doğrudan askeri olarak sahaya inmesiydi.
Libya'daki dengeleri çok değiştirdi.
Hafter değişti.
Onu destekleyen Mısır da değişti.
Çünkü askeri desteğin yanına Libya ile iki önemli adım daha atıldı.
Biri denizden komşuluk anlaşması, diğeri hidrokarbon anlaşmasıydı.
Doğu Akdeniz'deki yetki alanları tartışmasında, Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapsetmeye kalkan Yunan tezlerini baz alan Sevilla haritasına karşılık, Mavi Vatan haritası yayınlandı.
Bir süre sonra Mısır Türkiye'ye karşı yumruklarını indirmeye başladı.
Doğu Akdeniz'de kurduğu o konsorsiyum dağıldı.
Türkiye'nin hassasiyetleri dikkate alınmaya başlandı.
Yunanistan hükümeti o günlerde endişeyle art arda Mısır'a bakan gönderdi.
Bugünleri engellemeye çalıştı ama başarılı olamadı.
Son ziyaretle Türkiye'nin Mısır'la ilişkileri daha da düzeltmesi, bu bakımda Yunanistan bir dezavantaj.
Türkiye ile daha iyi ilişki kurmasını gerektirecek, çünkü önemli bir kartı elinden alınıyor.
Tekrar Gazze meselesine dönecek olursa, Mısır'dan İsrail'e karşı Türkiye gibi çok ciddi ve net bir tutum beklemek çok da mümkün olmayacaktır.
Bunun sebeplerinden biri yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1979'daki anlaşma.
Ama çok önemli bir sebebi daha var.
O da Mısır'ın borçları.
Mısır'ın ayrıca bölgede ABD'den en çok askeri yardım alan ülke olduğunu unutmamak lazım.
Hal böyle olunca Amerikan politikalarına, dolayısıyla İsrail'le ilişkileri bozmama şartına göbekten bağlı oluyorsunuz.
Sözün özü, İsrail'in çoğunlukla ABD üzerinden Arap dünyasını parçalı kılmak ve böyle tutmak stratejisi hala çalışıyor.