Zaafları saklamak
Dünya haftalardır daha bir diken üstünde.
İsrail'in İsmail Haniye'ye Tahran'da düzenlediği suikastın ardından, İran ve Hizbullah cephesinden misilleme gelecek mi?
Gelecekse ne zaman?
ABD'sinden Rusya'sına, büyük güçler de pozisyon alıyor.
Bir yandan da İran ve İsrail'i, olası cevapların kısıtlı kalması ve bölgesel savaşa yol açmaması konusunda telkin ediyorlar.
İran ve Hizbullah, cevabın gecikmesinin de cezalandırmanın bir parçası olduğunu söylüyor.
İsrail'de hükümette, sokakta ve orduda endişenin tırmanmasını amaçlıyorlar.
Görünen bu.
İsrailli bir gazetecinin, "askerlere sakinleştirici verilmeye başlandı" iddiası eğer doğruysa, bu taktiğin işe yaradığının göstergesi sayılabilir.
Aslında meselenin dikkat çekici bir başka boyutu da var.
Gerek İsrail, gerek İran ve Hizbullah cephesi, karşı tarafı tarttıkça caydırıcılığını gösteriyor.
Gücünün farkına varılmasını istiyor.
Ama madalyonun iki yüzü var.
Öte yandan bunu yaparken kendi zaaflarının da ortaya çıkmasına yol açıyor.
İsrail Ekim'den bu yana içinde güvenlik hissinin rahatlığından uzakta.
İran ve Hamas cephesini tartması, sınırları zorlaması, katliamlar yapması, hatta ABD'nin kendisi için çizdiği sınırları da aşındırması belki de bu yüzden.
Ancak aldığı yanıtlara baktığımızda şunu görüyoruz.
İsrail o "korkulan ve çekinilen ülke" algısını tekrar kurmak için, halkına sunduğu güvenlik ortamını yeniden tesis etmek için çok cüretkâr ve saldırganca davranıyor.
Öyle ki Gazze'deki soykırıma varan katliamların yanında İran'ın konsolosluğunu vurmaktan ya da Tahran'da Hamas'in liderini şehit etmekten çekinmiyor.
Lakin şu ana kadar yaptıklarına karşılık İran ve Hizbullah'tan aldığı cevaplar, zaaflarını da ortaya çıkardı.
O zaaf şuydu.
İran'ın füzelerinin kesinlikle İsrail'i vurabilir kapasitede olduğu ortaya çıktı.
Evet geçen seferki bir saldırıdan çok bir "gösteri" idi.
Mesaj iletme amacı taşıyordu.
O mesaj "Seni vurabilecek durumdayız"dı.
Hizbullah'ın İsrail hava savunma sistemlerini defalarca aşıp İsrail şehirleri üzerinde İHA uçurması, görüntüler kaydedip yayınlaması da İsrail'in kendini "gerçekten olduğundan daha güçlü sandığı" yönünde izlenim oluşturdu.
Dokunulmaz değildi.
Bunu en sarsıcı deneyiminiyse zaten 7 Ekim'deki Hamas taarruzunda yaşamıştı.
İran cephesine gelince onlar da İsrail'e yönelik cevaplarında kendi zaafları açısından şunu göstermiş oldular.
Aslında çok sert bir tepki gösterip, bölgesel savaş çıkarmaktan çekiniyorlar.
Söylemler böyle değil elbette ama eylemlerde bunu gördük.
Füze gücü konusunda ilerlerle sağladıkları kesin.
Fakat hava ve deniz unsurlarında, hatta hava savunmasında İsrail'den geride olduklarının farkındalar.
Şimdiyse cevap vermek için bekleyerek İsrail'in kurumlarının sinir uçlarıyla oynuyorlar.
"Uygun yer ve zamanda uygun şekilde" diyerek bir nevi "stratejik sabır" gösteriyorlar.
Ama onlar da bu süreyi uzattıkça yeterince sert cevap vermek için gerekli gücü kendilerinde bulamadıkları yönünde imaj oluşturuyor.
Özetle İsrail-İran geriliminde şöyle bir denge var.
İsrail de İran da birbirlerine art arda gözdağları verirken, bir yandan da zaaflarını saklamaya çalışıyor.
İsrail zaaflarını aşırı saldırganlığın arkasına saklamayı tercih ediyor.
İran ise aynı amaç için sabredip bekleme seçeneğini kendisine uygun görüyor.
Günün sonunda bundan kimin karşı çıkacağı ise merak konusu.