Ayşe hala tatilde
Bundan tam yarım asır önceydi.
Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlayan EOKA'cıların zulmü altında varlık mücadelesi veren Kıbrıslı Türkler, Türkiye'nin garantörlük haklarını kullanarak adaya müdahalesiyle kurtuldu.
20 Temmuz'da başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı, BM Güvenlik Konseyi kararıyla iki gün sonra durduruldu.
Türkiye müzakerelere şans tanımayı tercih etti ama sonuç çıkmadı.
Bunun üzerine 14 Ağustos'ta Kıbrıs Barış Harekatı'nın ikinci aşaması başladı.
Meşhur "Ayşe tatile çıksın" parolası işte bu ikinci aşama içindi.
Neticede bugün Kıbrıslı Türkler hala başları dik olarak yaşayabiliyorsa, Kıbrıs Filistin'e dönmediyse bu azimli mücadelenin sonucudur.
Hem Türkiye'de hem Kıbrıs'ta karar vericileri, sahada bizzat savaşanları, istihbarat mücadelesinin içinde yer alanları, müzakere masasındaki diplomatları ve o dirayeti göstermeyi başaran halkı hayırla yâd ediyorum.
O günden bu güne çok şey değişti.
KKTC, sınırlarında askerlerin nöbet tuttuğu, Rumların bir daha o zulmü yapmaya yeltenemediği bir otorite olarak bugün gururla varlığını sürdürüyor.
Bugün de Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. Yıldönümüne yakışır törenlerle, askeri geçitlerle, Rum-Yunan cephesi ve dünyaya verilen mesajlarla Türk'ün kararlılığı yeniden ilan ediliyor.
KKTC bugün Türkiye'nin sarsılmaz desteğiyle eskisine göre daha güçlü ve istikrarlı olsa da mücadele bitmiş değil.
Artık savaş ortamı yok ama fikren ve zihnen Ayşe hala "tatilde".
Hala yapılacak çok şey var.
Rum-Yunan cephesi yarım asırdan fazlası Türk tarafını oyaladı.
Son birkaç yıldırsa adadaki gerçeklere uygun yeni bir politika benimsendi.
Türk tarafının artık oyalamalara karnı tok.
Bundan sonra tek gerçekçi yolun iki devletli çözüm olduğu dünyaya ilan edildi.
Buna direnç olsa da uluslararası camia gerçeklerin farkında.
Dahası Rum tarafında da atmosfer adayı iki devletliliğe daha çok itiyor.
GKRY'de aşırı sağın oy oranı yüzde 20'nin üzerine çıkmış durumda.
Bu AB'deki en yüksek oranlardan biri ve emin olun ki Türklerle ortak bir devletin çatısı altında bir arada ve barış içinde yaşamak gibi bir dertleri yok.
Uzun vadeli hedefleri geçmişten farklı değil.
Dahası hala Yunanistan'ın savunma bakanı Güney Kıbrıs'a gidip KKTC ve Türkiye hakkında rahatlıkla ileri geri konuşabiliyor.
Yani mesele Kıbrıs olunca o "büyük ideal" karşı cephede hala diri...
Eğer iki devletli çözüm kolay ve kısa yoldan benimsenmeyecekse, uzun yol da var.
Kıbrıs Türkü geçmişte Türkiye'nin desteğiyle yok olmaktan kurtulmayı bildiyse, bugün de var olmayı bilir.
Ankara ve Lefkoşa arasındaki iş birliği bunu elbette sağlayacak.
Üstelik bu yönde geleceğe dair umutları yeşerten adımlar da atılıyor.
KKTC'nin başka devletler tarafından tanınması yönünde altyapı hazırlanıyor.
Türk Devletleri Teşkilatı bunun için biçilmiş kaftan.
Üstelik Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de artık elini taşın altına koyuyor.
Bunca yıldır elini kolunu bağlayan bir Karabağ meselesi vardı.
O topraklar tekrar vatana katıldı, sorun çözüldü.
Şimdi sırada Ermenistan'la kalıcı barış anlaşması var ve o yolda da ilerliyorlar.
Eskiden Aliyev'in Karabağ nedeniyle KKTC'yi tanıma konusunda hareket alanı yoktu.
Şimdiyse çok daha rahat.
Öyle ki Şuşa'da yapılan son TDT gayrıresmi zirvesine, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı davet etti.
Orada görüştüler, KKTC'nin bayrağını diğer liderlerin bir arada olduğu mekanda dalgalandırdılar.
Bunlar çok kıymetli hamleler.
Türk Devleti Teşkilatı'nın KKTC'nin dünyaya açılması ve resmen tanınması yolunda çok önemli bir pencere olacağı kanaatindeyim.
Bu süreç Azerbaycan'ın KKTC'yi tanıması ile neden başlamasın?
Eğer bu olursa zamanla sonrası gelecektir.