ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Koşar adım kaosa!

Ne yana dönsek sıkıntı, sorun, savaş...

Türkiye bu karmaşa ortamında gerçek bir istikrar adası.

Elbette pek çok sorun ve çözüm arayışı var ancak benim bahsettiğim daha çok işin içine silahların, katliamların girdiği büyük ihtilaflar.

Bir yandan kuzeyimizdeki Rusya-Ukrayna savaşı, diğer yandan güneyimizde ABD2nin PKK/YPG terör örgütüne sözde "teröristan" kurdurmak için oynadığı seçim oyunu.

Daha güneyde İsrail'in Gazze Şeridi'nde aylar süren katliamları.

Bir de büyük İsrail-Hizbullah savalı riski çıktı.

Dünya zaten diken üstündeydi.

Şimdiye kadar hep İsrail kaynaklı bölgesel savaş ihtimalinden bahsediliyordu.

Rusya-Ukrayna savaşı ise kendi sınırları içinde seyrediyordu.

Fakat son dönemde karşılıklı restler, nükleer silahlara daha çok vurgu yapılan açıklamalar ve atılan adımlarla tehlike arttı.

Geçen hafta "büyük savaş" endişesine yönelik söylemler vardı.

Son günlerde bunların yerini tehlikenin daha da büyük olduğuna işaret eden uyarılar aldı.

3. Dünya Savaşı ifadesi, endişelerden bahsedilirken daha sık zikredilir oldu.

Kasıt, Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa'ya yayılmaya başlaması.

Ayrıca Uzakdoğu'daki yansımalarının kontrolden çıkması, önü alınamaz bir küresel şiddet sarmalına dönüşmesi.

Bu ifadeyi olası savaşın ana aktörleri kullansa "Birbirlerine gözdağı vermek amacıyla yapıyorlar" diyebilirsiniz.

Ancak görünen o ki durum bundan daha ciddi.

Bu kanıya kapılmaktaki referansım ise, 3. Dünya Savaşı uyarısını bizzat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın yapmış olması.

Katıldığı televizyon programında "Dünya harbi beklentisi de dâhil olmak üzere bölgesel küresel bir savaş beklentisi içinde olmalı mı dünya?" sorusuna aynen şu yanıtı verdi.

"Bence dünya bu senaryoyu ciddiye almalı, bu tehdidi ciddiye almalı. Böyle bir risk var. Bunu biz baştan beri diyoruz."

Gerçekler tedirgin edici...

Geçtiğimiz günlerde Sırbistan Cumhurbaşkanı ve Macaristan Başbakanı'ndan da benzer uyarılar duyduk.

Üstelik onlar zaman da veriyordu.

Sırp lider 3-4 ay gibi bir süreden bahsediyordu.

Macar lider ABD'deki başkanlık seçimlerine kadar dayanmak gerektiğini, ondan sonra savaş çıkmayacağını söylüyordu.

İlginç şekilde, Rusya-Batı krizinde çözümü ne bölge ülkeleri, ne batılı ülkeler ne de Rusya getirecek gibi.

Çapıcı olan şu ki dünyanın öbür ucundaki Çin'in tam da bu noktada konumu giderek güçleniyor.

İş orada düğümleniyor gibi.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy'in "Çin arabulucu olsun" önerisi boşuna değil, daha önce de yazmıştım.

Rusya tehdidini en güçlü şekilde hisseden ülkelerden biri olan Polonya'nın Cumhurbaşkanı Duda da kalkıp Pekin'e gitti.

Çin Devlet başkanı Şi ile görüştü.

Sonunda da "Çin barış istiyor" diye bir açıklama yaptı.

Pekin bu konuda nasıl bir tavır takınacak, Rusya'yı dizginleyebilecek mi meraktayım.

Zira onlar da daha önce çözüm için arabulucu olabileceklerini söyleyip bir plan sunmuşlardı ve bu konuda hayli istekliler.

Yumuşak güç unsuru olarak öne çıkmaya özel önem veriyorlar.

Tüm bu tartışmaların ortasında, Pazar gecesi Rusya Federasyonu yeni bir terör saldırısına maruz kaldı.

Dağıstan'daki saldırıda bir kilise, iki sinagog ve bir polis noktası hedef alındı.

Çok sayıda can kaybı var.

Tıpkı Moskova'daki saldırı gibi çok organize ve planlı bir saldırıydı.

Haliyle Moskova'daki katliamı gerçekleştiren DEAŞ terör örgütünün Horasan kolu olağan şüpheli.

Tam da Rusya ve Batı arasındaki gerilimin iyice tırmandığı dönemde böyle bir terör eylemi olması kafa karıştırdı.

Elbette arkasında şu ya da bu ülke vardır diye net olarak konuşmak için somut veri gerekli.

Fakat "DEAŞ Horasan" örgütünün son dönemde eylemlerini artırmakla birlikte, hep Batı ile sorun ya da anlaşmazlık yaşayan ülkeleri hedef aldığını da hatırlatmak isterim.

Rusya'daki saldırını yanı sıra, İran'da Kasım Süleymani'nin ölüm yıldönümünde 84 kişinin öldüğü saldırıyı da onlar üstlenmişti.

Yine bu yılın Ocak ayında İstanbul Sarıyer'de bir kiliseye saldırmışlar, bir kişinin ölümüne sebep olmuşlardı.

Dağıstan'daki son saldırıyla birlikte insan "Rusya'nın enerjisini bölgesel jeopolitik çekişmelerden biraz kendi iç güvenliğine kaydırmak için yapılmış bir hamle olabilir mi?" diye de düşünmeden edemiyor.

Kremlin Sözcüsü Peskov, "Rusya 2000'lerin başındaki duruma dönmez" diyerek bunu düşünenlere açık mesajı verdi.

Elbette tüm bunları yazarken saldırı hakkında hala cevaplanmamış pek çok soru bulunduğunu da hatırlatalım.

Kimi verilere bakarak bunun Dağıstan'daki bir iç hesaplaşma olduğuna dair yorumlar da yapılıyor.

Muhakkak zamanla her şey netleşecektir.

Görünen ve görünmeyen sebepler imkânlar ölçüsünde ortaya çıkacaktır.

Lakin net olan bir şey var ki böyle karmaşık zamanlarda hiçbir olayın bir diğerinden tamamen bağımsız olmasının düşünülemeyeceği.


Yazarın diğer yazıları