Nerede o meşhur değerleriniz?
Zaten bilen biliyordu ya, bilmeyenler ya da inanmak istemeyenlere de son birkaç yıl içinde kendileri açık seçik gösterdiler.
Batının o çok methedilen insani değerlerinin aslında o kadar da insani olmadığını anladık.
Daha doğrusu adalet, hukuk, eşitlik, insan hakları, din ve ifade özgürlüğü gibi değerlerin batı dünyasında aslında kocaman bir ikiyüzlülük ve çifte standart zemini üzerinde durduğunu gördük.
Onların canının istediği kadar özgür, bir o kadar güvendesiniz.
Size kucak açabilirler ama göz açıp kapayıncaya kadar her şey tersine dönebilir.
Hele ki İsrail'in Gazze Şeridi'nde katliamlar başlamasından sonra dünya bunu çok daha iyi anladı.
Trump'ın başa geçmesiyle de iyice ayyuka çıktı.
Filistin'i desteklediğinizi beyan etmek bile ABD'de düşmanlaştırılmak, hatta şeytanlaştırılmak için yeterli.
Pek çok örneğini gördük.
İnsanlar sırf İsrail zulmüne seslerini yükselttikleri, sokaklara döküldükleri için inanılmaz muameleler gördüler.
İşlerinden, hayat düzenlerinden oldular.
Hatta sınır dışı edildiler.
Bu insanlık ayıbı aklaşımın son mağduru Rümeysa Öztürk oldu.
ABD'de doktora öğrencisi.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Fulbright bursu ile Tufts Üniversitesi'nde okuyordu.
Massachussets eyaletinde, arkadaşlarıyla iftar yapmak için evinden çıktığında, çevresini maskeli ve sivil kıyafetli görevliler sardı.
Sanki bir suçluymuş gibi ters kelepçeleyip götürdüler.
Gözaltına alanlar ABD İç Güvenlik Bakanlığı'na bağlı Gümrük Muhafaza Dairesi görevlileriydi.
Sebebi neydi dersiniz?
Üniversitede yayımlanan öğrenci gazetesinde, İsrail'i katliamları nedeniyle eleştiren bir yazıda katkısı olması.
O yazıda üniversite yönetimine İsrail ile bağlantısı olan şirketlerden yatırımlarını çekmesi öneriliyordu.
Yani herhangi bir şiddet eylemine karışmadı.
Kimseye saldırmadı.
Bağırmadı bile...
Hiçbir bir yasayı çiğnemedi.
Sadece öğrenci gazetesindeki bir yazıya katkıda bulundu.
Peki nerede ifade özgürlüğü?
Nerede o meşhur "Özgürlükler Ülkesi"?
Koca bir yalan mıymış?
Anlaşılan bunlar sadece birilerinin işine gelince var.
Gelmeyince, ABD görüp görebileceğiniz en despot ülke olabiliyormuş.
Mesele bu kadarla da kalmıyor.
Ülkede hukuk da adamına göre işliyor.
ABD İç Güvenlik Bakanlığı'na göre, Rümeysa Öztürk öğrenci vizesine uygun olmayan faaliyetlerde bulunmuş.
Oysa yazısı bile öğrenci gazetesinde yayımlanmış.
İsrail'in katliamlarını eleştirmek, karşı çıkmaksa "Hamas'ı destekleyici faaliyet" diye kolayca niteleniyor.
Ve hemen terör suçlusuymuş gibi muamele edilmesini sağlıyor.
Bakanlığa göre bunlar öğrenci vizesinin sonlandırılması için haklı gerekçelermiş.
Tabii ki avukatı hızla mahkemeye başvurdu.
Gözaltının hukuksuz olduğunu belirtti.
Mahkeme Rümeysa Öztürk'ün en az 48 saat eyalet dışına çıkarılmamasına karar verdi.
Her zaman hukukun üstünlüğü ve kanunlarıyla övünen ABD'nin devlet kurumu, kendi mahkemesinin kararını takmadı.
Öztürk Louisiana eyaletine götürüldü.
Şimdi gelelim meseleyi daha ilginç hale getiren detaylara.
Rümeysa Öztürk'ün yazımına katkıda bulunduğu o yazı yeni bir yazı da değil.
Peki diğer üniversite öğrencilerinde, öğretim üyelerinde, hatta rektörlerde olduğu gibi, Rümeysa'nın başına gelenlerin arkasında kim var dersiniz?
Canary Mission adını daha önce duyanlarınız mutlaka olmuştur.
"Kimdir?" derseniz, özetle İsrail'in ABD'deki fişleme çetesi diyebiliriz.
ABD'de geçen yıl bahar aylarında üniversitelerde yoğun bir protesto dalgası patlak vermişti.
İsrail zulmüne karşı öğrenciler sık sık eylemler yapıyor, hatta öğretim üyeleri de katılıyordu.
O manzaralar çok önemli bir dönüşümün göstergesiydi.
İsrail bir yandan istediği gibi katliam yaparken, diğer yandan söylem üstünlüğünü elinde tutabileceğini sandı ama öyle olmadı.
Sokakların vicdanı Avrupa'da, Latin Amerika'da dört bir yanda kendisini gösterdi.
ABD'de ise üniversitelerde zulme "Dur!" diyenlerle adeta yer yerinden oynuyordu.
Siyonist lobiler budan haliyle son derece rahatsız oldu.
Ve İsrail istihbaratıyla birlikte fişleme çalışmalarına başladılar.
İsrail zulmüne karşı çıkan öğrencilerin, hatta öğretim üyelerinin ve yöneticilerin fotoğrafları ve kişisel bilgileri sokaklarda sergilenerek dev ekranlarda gösterildi, internet sitelerinde yayınlandı.
Hedef gösterildiler.
Trump göreve geldikten sonra da bu konuya çok sert girdi.
İsrail'e karşı çıkanlara "Terörist" diyebilecek kadar ileri gitti.
Canary Mission, işe o siyonist fişleme sitesinin adı.
Rümeysa Öztürk'ün fotoğrafı, adı ve kişisel bilgileri de o listedeydi.
Şimdi ne olacağı meçhul.
Elbette hakları sonuna kadar savunulacak.
Sınır dışı edilmesi de muhtemel.
Lakin kesin olan bir şey var ki Rümeysa bir şeyi de başardı.
ABD'nin özgürlük maskesini bir kez daha, üstelik bu kez dünyanın çok daha fazla dikkatini çekecek şekilde düşürdü.
Yazarın diğer yazıları

İstanbul Valisi Gül'den şehit savcı Kiraz'ın ailesine ziyaret

Sinop'ta korkutucu kaza! Otomobil su kanalına devrildi: 4 yaralı

Trump, İran ve Husiler'i hedef aldı: Asıl acıyı tatmadılar

6 ülkeden Rusya'ya yeni yaptırım planı: Daha fazla baskı uygulamaya hazırız
