ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Var mı bu derde bir çare?

Avrupa iki yönden diken üstünde.

Biri, Trump ve Putin'in kıtayı ve Kiev'i by-pass edip Ukrayna savaşını sona erdirmek için yeni bir süreç başlatmaları.

"Zamanı gelince Avrupa ve Ukrayna da masada olacak" diyorlar ama iş işten geçmiş olabilir.

Avrupa, ABD'nin güvenlik şemsiyesinden yoksun şekilde Rusya ile burun buruna kalabilir.

Diğeri, kıta siyasetinde aşırı sağın hızla yükselmesi ki Trump ve Elon Musk'ın açıktan desteğiyle bu sürecin ivme kazanması işten bile değil.

Bu iki büyük endişenin düğümlendiği yerse Almanya oldu.

AB'nin lokomotif ülkelerinden Almanya'da Pazar günü genel seçim vardı.

Beklenen, daha doğrusu endişe edilen oldu.

Aşırı sağcı ve göçmen karşıtı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) tarihi bir ilerleme kaydetti.

Oylarını neredeyse iki katına çıkardı ve ikinci sıraya yerleşti.

ABD'nin yoğun baskılarına rağmen, diğer partiler ırkçılarla koalisyona girmeyi düşünmüyor.

AfD en kötü ihtimalle ana muhalefet partisi olacak ki bu da onlar için muazzam bir güç demek.

Aşırı sağcı Almanlara yoğun destek veren ABD Başkanı Donald Trump da haliyle çok keyifli.

Öyle ki "Bugün Almanya ve Donald Trump adındaki beyefendi liderliğindeki ABD için büyük bir gün" diye sosyal medya paylaşımı yaptı.

Diğer partiler, ABD'nin Alman siyasetine bu denli karışmasından son derece rahatsız.

Ufuktaki koalisyon hükümetindeyse Friedrich Merz'in başbakanlığında Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar ortaklık yapacak gibi görünüyor.

Buna karşılık aşırı sağcıların dramatik yükselişi, Almanya'nın artan küresel tehditlere verilecek yanıtta öncülük edecek bir hükümet kurmasını zorlaştırabilir.

Müstakbel başbakanın ilk açıklamalarıysa, Atlantik'in iki yakasındaki müttefiklerin arasında daha da soğuk rüzgârlar eseceğine işaret ediyor.

Hatta Avrupa'nın belki de Almanya'dan başlayarak Trump'ın ABD'sinden ayrışması gibi radikal bir senaryo bile gerçekleşebilir.

Bu yönde endişeleri giderek artanların sayısı hiç de az değil.

Yani belki de Avrupa'nın ABD'den kopuşu Almanya'dan başlayabilir.

Peki bu endişeyi doğuran gelişme ne?

Merz ilk açıklamalarında NATO'nun bile dağılabileceğinin sinyali olarak yorumlanacak sözler söyledi.

"Biz tarafsız değiliz. Biz Ukrayna'nın yanındayız." dedi.

"Hem ABD'nin hem Rusya'nın baskısı altındayız. Mutlak önceliğim Avrupa'yı güçlendirmek olacak. Böylece ABD'den bağımsızlığımızı elde edebiliriz." diye konuştu.

"Donald Trump'ın geçen hafta yaptığı açıklamalar, ABD'nin Avrupa'nın kaderine kayıtsız kaldığını gösteriyor. Hala NATO'dan bahsedecek miyiz? Ya da Avrupa'nın savunma kabiliyetine mi odaklanacağız? Benim önceliğim bu olacak." ifadesini kullandı.

Yani Avrupa'nın, ABD'den bağımsız bir ittifak kurmaya hazırlanması gerektiğini belirtti.

ABD'nin Avrupa ile 80 yıllık ittifakının tarihe karışabileceğini ima etti.

Ukrayna ve Avrupa'ya bir anda sırt çevirip Putin'le ilişkileri hızla ısıtan Trump'ı sert bir dille eleştirdi.

Taktiklerini Moskova'ya benzetti.

Bu tutumu, Avrupa'da en yoğun Amerikan askeri varlığına ev sahipliği yapan Almanya'nın eski Almanya olmayacağına işaret ediyor.

Dahası Almanya'daki işaretleri görülen bu sert değişim, tüm Avrupa Birliği'nin siyasi manzarasını da bir çırpıda sarsabilir.

Zira yeni başbakan küresel ve bölgesel mücadelelerle de bağlantılı muazzam bir sorunlar yumağını devralıyor.

Dünya siyasetini de etkileyebilecek önemli kararlar alması gerekecek ki, ilk mesajları zaten bunun işaretiydi.

Almanya, bunca zaman boyunca ABD'den sonra Ukrayna'ya en fazla yardımı sağlayan ülke.

Şimdiyse Zelenskiy'e "diktatör" diyen ve Rusya'ya karşı oluşturulan Batı bloğunu delen bir ABD Başkanı ile karşı karşıya gelecek.

Atlantik'in iki yakasında sular durulacak mı, orta yol bulunabilecek mi göreceğiz.

Avrupa'nın iki nükleer gücünün liderlerinin programında bu hafta Beyaz Saray ziyaretleri vardı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron gitti, Trump'ın eleştirilerine yerinde cevap verdi.

Tansiyonu yükseltmeden Avrupa'nın bakış açısından olması gerekeni anlattı.

Sırada İngiltere Başbakanı Starmer var.

Avrupa'nın Ukrayna sürecine dahil olmasını sağlayıp Trump'ı dizginleyemezlerse restleşme hamleleri ciddileşebilir.

Peki Almanya gibi tüm Avrupa artık kendi güvenlik şemsiyesini oluşturma mecburiyetinde kalırsa ne olur?

Avrupa'da silahlanma başlarsa, gelecekte ABD'yi ne bekler?

Ya da daha öncesinde Almanya'nın yeni hükümeti Trump'ın planına karşı çıkarak, Ukrayna savaşının sürmesini sağlayacak hamleler yapar mı?

Böyle bir işe girişirse İngiltere başta olmak üzere diğer ülkeleri yanına alır mı?

Olası Almanya-Fransa-İngiltere iş birliği Avrupa'yı ABD'den koparır mı?

Ya da Trump şimdiki söylemlerinin aksine Avrupa'ya istedikleri güvenlik garantilerini sağlar mı?

Trump'ın Avrupa ile anlaşmadan bölgedeki planlarını hayata geçirecek gücü var mı?

Yoksa da bunun farkında mı?

Bu soruların her şey için çok geç olmadan cevap bulması kritik önemde.

Yoksa Trump, Avrupa'yı kendisine ve Rusya'ya karşı başka bölgesel güçlerle yakınlaşmak zorunda mı bırakacak?

Örneğin Çin ve Türkiye...

Aslında Türkiye bu açıdan Brüksel için oldukça kıymetli.

Hem dinamik nüfusu, hem etkili bölgesel siyaseti, hem ordusu, hem de savunma sanayisi ile...

Zaten son dönemde Türkiye'ye yönelik mesajların daha ılımlı hale gelmesinde de muhtemelen bu farkındalık var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da durumu hayli iyi okuyor.

Pazartesi akşamı yaptığı açıklama bunun göstergesiydi.

"Avrupa Birliği'ni ekonomiden savunmaya, siyasetten uluslararası itibara içine düştüğü çıkmazdan sadece Türkiye kurtarabilir, Türkiye'nin tam üyeliği kurtarabilir. Ekonomisi ve demografik yapısı hızla yaşlanan Avrupa'ya can suyu verecek olan da yine Türkiye'nin tam üyeliğidir." dedi.

Mesajın yerine ulaştığı açık da AB kendini kurtarmak için ne yapar, neyi tercih eder birlikte yaşayıp göreceğiz.

Türkiye'ye ne kadar olumlu yaklaşırsa, o kadar olumlu yanıt göreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.


Yazarın diğer yazıları