Almanya'nın seçimi: Aşırı sağın yükselişi
Avrupa'nın en büyük ekonomisi, AB siyasetinin iki lokomotifinden biri olan Almanya Pazar günü erken genel seçime gidiyor.
Seçmenler ülkenin rotasını belirleyecek tercihlerini yapacak.
Ülkede bir süredir tehlike çanları çalıyordu.
Aşırı sağcı AfD'nin hızlı yükselişi nasıl bir tablo ortaya koyacak, merak konusu.
Başbakan Olaf Scholz'un iktidarı kaybetmesi kesin gibi.
Kamuoyu araştırmalarına göre Scholz'un lideri olduğu Sosyal Demokrat Parti sandıktan üçüncü çıkacak.
İlk sırada merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar var.
Oy oranları yüzde 25 civarında.
Aşırı sağcı AfD, tarihinde ilk kez bu kadar güç kazandı ve yüzde 21'le ikinci sırada görünüyor.
Her beş kişiden birinin seçimi.
Yani artık bir dip dalgası değil.
Üçüncü sıradaki SPD'yi, Yeşiller takip ediyor.
Anketlere bakılırsa Scholz'un iktidarı kaybetmesi kadar kesin görünen bir şey daha var.
O da ufukta koalisyon olduğu.
İşte aşırı sağcılar tam da bu notada çok kritik bir konumda.
Diğer partiler AfD ile koalisyon yapmayacaklarını söylüyor.
Şu anda görünen, ezeli rakipler Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar arasında bir büyük koalisyon.
Tabii anlaşabilirlerse...
Lakin Trump yönetimindeki ABD, bu konuda Alman siyasi partilere baskı yapıyor.
Aşırı sağcılarla koalisyon yapmaya zorluyorlar.
Trump'ın en büyük destekçisi Elon Msuk da AfD'yi açıktan destekliyor.
Hatta sahibi olduğu X sosyal medya platformunu kullanarak Alman kamuoyunun fikrini değiştirmek için çaba harcıyor.
Çünkü Trump ve Musk için, Avrupa'daki aşırı sağ zihniyeti kendilerine daha yakın.
Haliyle istediklerini gerçekleştirebilmek için onların iş başında olmasını tercih ediyorlar.
Almanya'da özellikle hükümet ve Cumhurbaşkanı Steinmeier durumdan son derece rahatsız.
Bunu içişlerine müdahale olarak görüyorlar.
Görünen o ki Almanya'nın yöneticileri "dış güçler"i keşfetti ve durumdan hiç de hoşnut değil.
Aşırı sağcılar için de kelimenin tam anlamıyla fırsat bu fırsat.
ABD'nin rüzgârını da arkalarına almışken, toplumdaki göçmen rahatsızlığını kullanarak daha büyük bir sürpriz yapma hevesindeler.
Hatta Sosyal Demokratlar ve Hristiyan Demokratlar arasındaki tartışmalardan bile kendilerine oy devşirebilmenin gayretindeler.
Bununla da kalmayıp, ırkçı ve aşırı sağcı zihniyetlerini allayıp pullayarak, başta Türkler olmak üzere ülkedeki göçmen toplumuna da göz kırpıyorlar.
2021 seçimlerinde Türk seçmenlerin yüzde 2'sinin onlara oy vermiş olması, AfD için bir umut ışığı.
Tam da bu noktada, partilerin Türkiye politikaları dikkat çekici.
Hristiyan Demokratlar "Türkiye, Avrupa için stratejik önemini korumaktadır ve güçlü bir partnerdir" diyor.
Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir başlangıç yapılmasını istiyor ama üyelikten bahsetmiyor.
Şu anda iktidarda olan Sosyal Demokratlar ise 68 sayfalık seçim programında Türkiye'ye hiç yer vermedi.
Aşırı sağcılarsa Türkiye'nin kültürel olarak Avrupa'ya ait olmadığını açıkça söylüyor.
Ancak stratejik ortak olarak gördüklerini belirtiyorlar.
"AB'de demokratik bir Türkiye'ye yer var" diyen tek partiyse Yeşiller.
Tabii oradaki "demokratik" ifadesi de pek çok eleştiri ve üstten bakışı içeriyor.
Hal böyleyken, ülkedeki Müslüman seçmen büyük bir potansiyel ve sorumluluğa sahip.
Seçmenlerin yüzde 13'ü göçmen kökenli.
Bunun da yüzde 25'i Türkiye, Kuzey Afrika ve orta Doğu kökenli.
Dolayısıyla çoğu Müslüman.
Savaşlar arttı ve daha can yakıcı hale geldi.
Ekonomik güvensizlik genişledi.
Eşitsizlikler toplumu kuşattı.
Eğitim, konut ve istihdam gibi alanlarda türlü sıkıntılar yaşanıyor.
Tam da böyle bir ortamda aşırı sağ hızla yükselirken, Türk seçmenin oyu kıymetli olacak.
Özellikle de göçmen karşıtı, ırkçı ve aşırı sağcı zihniyeti dizginlemekte.
Tablo öyle bir hal aldı ki İslam karşıtlığı, göçmen nefreti ve ırkçılığı parti programının ana hatları haline getiren bu siyasi oluşun kendi kendine doğru yola girmesini beklemek artık mümkün değil.
Dahası Avrupa genelindeki aşırı sağ yükselişine bakarsak, bütün bir siyasi coğrafyanın dönüşümünü yaşıyoruz.
Seçmenin hayal kırıklığı ya da siyaset kurumuna güvensizliği aşırı sağı ve Neo-Nazi zihniyetini besliyor.
Popülist söylemler ve politikalarla güçleniyorlar.
Merkezde duran partilerin hareket ettiği zemin de bu sebeple sağa kayıyor.
Aşırı sağa karşı varlıklarını sürdürebilmek, yeterli oyu toplayıp güçlerini koruyabilmek için onlar da radikal adımlar atmaya zorlanıyorlar.
Hristiyan Demokratların göçmenleri sınırdan geri gönderme planı bunun bir örneği.
İşte tam da bu nedenle çeşitliliği merkeze alan siyasi kültür Almanya'da can çekişiyor.
Savaşlardan, açlıktan, fakirlikten kaçıp sığınacak yer arayan insanlar tehdit altında.
İnançları, kutsalları tehdit altında.
Son zamanlarda ülkede camilere yönelik saldırılarda yeniden artış görülmesinin de sebebi bu.
Seçimler öncesinde Almanya'daki Müslümanların, özellikle de Türk seçmenlerin kritik konumu da buradan geliyor.
Göçmenlerin seçimlere daha fazla katılımı şart.
O yüzden sandığa gitmek elzem.
Siyaset kurumuna daha fazla inanmaları, bunun olabilmesi için de partileri zorlamaları gerekli.
Aşırı sağcılara karşı bir şeyler yapmak isteyen partilerin de Müslümanlara ve Türklere daha fazla eğilmesi, daha yüksek temsil hakkı tanıması gerekli.
Hal böyleyken göçmenler, özellikle de Müslüman seçmenler görmezden gelinecek bir topluluk değil.
Politik ilgisizlik ya da siyasi partilerin büyük sorunları çözemeyeceğine dair inanç, Müslümanları oy vermekten alıkoymamalı.
Her şey burada başlıyor.
Yazarın diğer yazıları

Halit Ergenç ile Rıza Kocaoğlu hakkında 'yalan tanıklık' suçundan 4 yıla kadar hapis istemi

İBB mobil iftar aracında sıra kavgası biber gazlı müdahaleyle sonuçlandı!

Liverpool kaptanı Virgil van Dijk PSG çok kaliteli bir takım

Kremlin Sözcüsü Peskov: Ukrayna'daki acil ateşkes teklifine ABD'den bilgilendirme bekliyoruz
