ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Suçlu kim?

Suriye, Gazze, İran, Ukrayna derken, dünyanın öbür ucundan gelen yangın haberi devasa bir afete dönüştü.

ABD'nin Los Angeles kentinin yanı başında çıkan orman yangını şehre ilerledi.

Bugün 9. gün ve yangınlar hala söndürülemedi.

Bazıları kendi kendine hafiflerken, yenileri başlıyor.

Tablo korkunç.

Bu yazı yazıldığı sırada can kaybı 24'tü.

Yanan ev sayısı 19 bini, yanan arazi büyüklüğü 15 bin hektarı geçti.

105 bin kişi evini terk etti.

Bir o kadarına "tahliyeye hazır olun" denildi.

Bu insanlar nereye gidecek kimse bilmiyor.

Zenginler zaten evlerini kurtarmak için özel itfaiyeciler tutmuştu.

Buna rağmen evlerini kurtaramayanlar için otelde kalmak pek de büyük bir sorun değil.

Ama orta halli ve dar gelirli insanlar tam bir çıkmazın içinde.

Sağlam kalan kiralık evlere, fırsattan istifade astronomik zamlar yapılmış.

Ona rağmen gücü yetenler buraları adeta kapışıyor.

Evlerini kaybedenlereyse devlet ne çadır kuruyor, ne konteyner veriyor.

"Başınızın çaresine bakın" diyor.

Tek destek bir seferlik ödenecek 700 küsür dolar.

Özetle, "altta kalanın canı çıksın" durumu var.

Yangınların tahmini zararı 275 milyar doları buldu.

O da şimdilik

Peki nasıl oldu da bu hale geldi?

Afetin sonrasından ziyade, risk yönetimi ve afet öncesi hazırlıklara bakmak lazım.

Bu konuda pek çok tartışma var.

En dikkat çekici olanıysa belli bir ailenin etrafında şekilleniyor.

O aile Resnick ailesi.

Meseleyi anlatmak için biraz başa dönmek lazım.

Kaliforniya ABD'nin en zengin eyaleti.

Yıllık mal ve hizmet üretimiyle 4 trilyon doların üzerinde büyüklüğe sahip.

Öyle ki bugün bağımsız olsa dünyanın en büyük beşinci ya da altıncı ekonomisi olabilecek kadar zengin.

Daha net bir tablo ortaya koymak için şunu hatırlatalım.

Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan Türkiye'nin yıllık ekonomik büyüklüğü 1,3 trilyon dolar seviyesinde.

Kaliforniya eskiden beri yazları şiddetli kuraklıkla bilinir.

Bir sene su depoları ağzına kadar dolarken, ertesi yıl evlere su veremeyecek kadar kurak olabiliyor.

Her yıl da orman yangınları görülür ama bu seferki görülmemiş boyutta.

Hızı saatte 160 kilometreyi bulan şiddetli rüzgâr gibi etkenler yangının büyümesinde tetikleyici oldu.

Mücadeleyi de zorlaştırdı.

Bunun gibi birçok sebep var.

Ama sorunun temelinde başka bir mesele yatıyor.

Aslında Kaliforniya eyaleti yönetimi, hem yoğun kuraklıkta hem olası orman yangınlarına karşı tedarikli olmak için adım atmıştı.

Elbette yoğun bir vergi geliri olan kamunun bunu yapmak için yeterli maddi kaynağı da vardı.

Milyarlarca dolar harcandı, dev barajlar ve su depolama sistemleri kuruldu.

Teknik olarak o depoların suyla dolu olması gerekirdi.

Yangınla itfaiyeciler gördü ki su çekecekleri depolar boştu.

Yangın havuzları da kuruydu.

Sonradan anlaşıldı ki kamuya hizmet amacıyla inşa edilen bu barajlar ve su depolar, halk durumun farkında bile değilken bir anlamda özelleştirilmişti.

İşte Resnick ailesi de tam burada sahneye çıkıyor.

Kaliforniyalı Yahudi bir milyarder çift.

Stewart ve Lynda Resnick çifti, ABD'nin en büyük tarım holdinglerinden birinin sahibi.

Kişisel servetleri 8 buçuk milyar doların üzerinde.

Antep fıstığından bademe, nardan mandalinaya, hatta çiçeğe kadar çok geniş bir yelpazede ürün yetiştiriyorlar.

Öyle ki ABD'de hemen her ailenin evinde Resnicklerin şirketlerinden birinin ürettiği ürüne rastlamanın mümkün olduğu söylenir.

Ailenin Kaliforniya yangınının böyle büyük bir afete dönüşmesindeki payı da bu büyük ticari başarıyı elde etme yöntemlerinde gizli.

Resnick ailesi, Kaliforniya'nın en büyük çiftçileri.

Öyle ki sahip oldukları tarım arazileri 130 bin dönümden fazla.

Haliyle böyle devasa bir arazide tarım yapmak için devasa su kaynakları lazım.

Üstelik bu arazilerde nar, badem, portakal ya da Antep fıstığı gibi yoğun suya ihtiyaç duyan ürünler yetiştirildiği göz önüne alındığında, ihtiyaç daha da büyüyor.

Su ihtiyacını karşılamak için vahşi kapitalizmin imkânlarından faydalanıyorlar.

Barajlar ve depolar gibi kamuya aile su kaynaklarının çevresinde ne kadar tarla varsa satın alıyorlar.

Kiminden güzellikle, kiminden zorla...

Arazi büyüdükçe o depolardaki su haklarına daha da artan oranlarda sahip oluyorlar.

Bölgenin en büyük toprak sahibi olarak, su rezervlerini kontrol altına alıyorlar.

Oysa bu tesisler ve orada tutulan su, vergilerle finanse edilmiş kamu malı yatırımlar.

Nasıl oluyor da tek bir ailenin çoğunluğunu kontrol edebildiği hale geliyor?

Burada da siyasi ilişkiler ve para devreye giriyor.

Eyalet yetkilileriyle kurulan sıkı ilişki bunu da çözüyor.

Buraya kadar yazılanlar yakın zamanda olan gelişmeler değil.

1980'ler ve 1990'ların başlarında oluyor.

Sonunda 1994'te kamuya ait su kaynaklarının korunmasıyla ilgili yasayı değiştirmeyi başarıyorlar.

Kuraklık zamanında kentsel bölgeler su önceliği veren madde kalkıyor.

Bununla da kalmıyor.

Suyun kullanım hakları Resnick çiftine bağlı alt şirketlerden birine devrediliyor.

Çünkü kullanım hakkında tek başlarına çoğunluğa sahipler.

Tahmin edebileceğiniz gibi o su rezervi şirketin tarım arazilerini besliyor.

Dahası da var.

Bu depolarda biriken suyu ihtiyaç zamanında eyalet yönetimine yüksek karlarla geri satıyorlar.

Yani aslında kamunun malı olan su gibi kıymetli bir varlığı kamuya satıyorlar.

Yetmiyor.

Siyasetçilere ve araştırma kurumlarına milyonlarca dolarlık bağışlar yapılıyor.

Böylece su sistemleri üzerindeki kontrollerini daha da artırıyorlar.

Bunun geri dönüşü de daha fazla kamu fonuna erişim oluyor.

Kendi işlerine yarayacak tünel projelerini desteklemeleri için siyasetçilere yüz binlerce dolar para harcıyorlar.

Bunlar arasında Çevre ve Su Komitesi Başkanı olarak görev yapmış önemli senatörler de var.

İşte bu su depolarından en büyüğü, Kaliforniya'daki son yangında en büyük zararı gören bölgede yer alıyor.

İtfaiyecilerin alevleri söndürmek için su bulamadığı bölge...

Çünkü Resnick ailesi oradaki suyu kendi tarlalarına kullanmış.

Şimdi siz söyleyin.

Suçlu kim?

Bu açgözlü aile mi, ona kaynakları peşkeş çeken siyasetçiler mi, özel sektörden bağışlar üzerine kurulu Amerikan seçim sistemi mi?

Yoksa hepsi birden mi?


Yazarın diğer yazıları