ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Avrupa'nın telaşı, Ukrayna'nın çaresizliği

Aslında göstere göstere geliyordu.

Öyle de oldu.

Trump, daha seçilmeden açık açık söylediklerini bir bir hayata geçiriyor.

Avrupa endişeli, telaşlı.

14-16 Şubat'ta Münih Güvenlik Konferansı vardı.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Ukrayna savaşını sona erdirme yönünde Putin'i çok rahatlatacak açıklamalar yaptı.

Hem Ukrayna, hem Avrupa'nın by-pass edildiği bir Amerikan-Rus anlaşmasıyla mesele oldubittiye getirilecek.

Ve şu anki durumda görünen o ki bundan doğal olarak en çok Ukrayna ve Avrupa zarar edecek.

ABD ve Rusya arasında dışişleri bakanlarının da katılımıyla ilk üst düzey doğrudan temas kuruldu.

Daha önce söylendiği gibi Suudi Arabistan'da oldu.

Ukrayna savaşına çözüm konuşuldu ama Ukrayna yoktu.

Aslında bu tablo, geçmişten bu yana Ukrayna savaşını sona erdirmek için yapılan toplantıların ne kadar sağlıksız olduğunun ve öyle olmaya devam ettiğinin göstergesi.

Zelenskiy, "Bizim olmadığımız masalarda yapılan hiçbir anlaşmayı kabul etmeyiz" diyor.

ABD de, zamanı geldiğinde Ukrayna'nın masada olacağını söylüyor.

Muhtemelen Washington ve Moskova anlaşıp, sıra Kiev'e dayatmaya geldiğinde olacak.

Avrupa da bu durumdan hiç memnun değil çünkü büyük kısmı bu savaşın sürmesini istiyor.

Onlar da zamanında Biden dönemindeki ABD'nin katılımıyla Ukrayna savaşını sona erdirmek için toplantılar yaparlardı.

Orada da Rusya yer almazdı.

Hakkaniyete bakarsak ne o toplantılar sağlıklıydı, ne de şimdi Suudi Arabistan'da başlayan süreç sağlıklı...

Aslında bu süreci en sağlıklı yürüten tek bir girişim olmuştu.

Mart 2022'deki Dolmabahçe toplantılarında gerçekten de çözümün eşiğine gelinmişti.

Sonradan öğrendik ki o zaman da Ukrayna'nın son anda anlaşmayı çöpe atmasına sebep olan İngiltere'ydi.

Aslında Ukrayna ne çektiyse Batı'dan çekti.

Meselenin özünü hatırlayanlar bilir.

Tüm bunların ardında aslında NATO'nun Rusya'ya doğru büyük bir hızla genişlemesi var.

Rusya, Ukrayna'nın kendi güvenliği için kırmızı çizgi olduğunu daha önceleri de söylerdi.

Renkli devrimlerle Kiev'in siyasetinde dümen Batı'ya kırılınca işler çığırından çıktı.

Ve bugünlere geldik.

Rusya, Ukrayna'yı NATO'ya kaptırmamaya çalışırken, İsveç ve Finlandiya ittifaka katıldı.

Bu da Moskova'nın hanesine yazılan bir başka kayıp oldu.

Peki egemen bir ülke kendi kaderini tayin hakkına sahip değil mi?

Rusya ya da Batı'yı, örneğin AB ya da NATO üyeliği hedefini seçemez mi?

Teoride elbette seçebilir lakin uluslararası mücadeleler sarmalı içinde birbirine giren pek çok ihtilaf, risk ve çatışma alanı var.

Bunlar başlı başına ayrıca tartışılması gereken konular.

Günümüzdeki mesele ise Ukraya'nın ve Avrupa'nın içine düştüğü durumdan nasıl kurtulacağı...

Yalnız burada bir başka dikkat çekici nokta var.

Suudi Arabistan'daki dört buçuk saatlik ABD-Rusya toplantısından bir gün önce, Avrupalı liderler Paris'te toplandı.

Trump yönetiminin kendilerini görmezden gelen politikalarına karşı, Ukrayna özelinde nasıl bir tutum takınacaklarını konuştular.

Kimi Ukrayna'ya asker göndermeyi önerdi, kimi karşı çıktı.

Başka konularda da ihtilaflar vardı.

Her ne kadar ABD'ye karşı önlem almakta birleşseler de onların arasında da fikir birliği olmadığını gördük.

Asıl dikkati çeken noktaysa, o toplantıya Ukrayna'dan katılım olmamasıydı.

Aynı ülkeler, ABD'nin Rusya ile başlattığı süreçte Ukrayna'nın dışlanmasını sert sözlerle eleştiriyordu.

Peki kendilerinin düzenlediği alternatif toplantıda neden Ukrayna yoktu?

Bu bir garabet değil mi?

Yapılan açıklamalara bakarsak, Ukrayna'ya en çok desteği veren Avrupa ülkelerinin bir araya geldiği söyleniyor.

Ama meselenin kendisi, yani desteği sürdürme mesajı verdikleri ve ABD'ye rağmen bunun yolunu aradıkları Ukrayna o masada neden olmaz?

Ukrayna'ya o masada yer verilmeyince ABD-Rusya toplantısına eleştiriler nasıl gerçekçi bir zemine oturacak?

Peki bu sürede Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy ne yapıyordu?

Aslında bir süredir Avrupa'yı meseleye yoğun şekilde dahil etmeye çalışıyor.

Bununla da kalmıyor.

Savaşta bir şekilde arabulucu olarak yer almış diğer ülkelerle de diplomasi yapıyor.

Amaç hem ABD'nin yardımlarını kaybetmemek, çözüme dair zemin kurulacaksa bunu genişletebilmek.

Örneğin Suudi Arabistan'daki toplantı sırasında Ankara'daydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüştü.

Bir gün önce Birleşik Arap Emirlikleri'ndeydi.

Yani işin peşini bırakmıyor.

"ABD, Putin ile anlaşmak istiyor ama Ukrayna'daki savaşın aceleyle sona erdirilmesi, Afganistan'da yaşananların tekrarlanmasına yol açabilir." diyor.

Dayatmalara teslim olmak istemiyor ve çabalıyor ama nasıl bir yol bulacağı merak konusu.

Lakin Trump, Rusya ile çok daha geniş bir çerçevede anlaşabilmek için Ukrayna'yı rahatlıkla gözden çıkarma potansiyeli olduğunu gösteriyor.

Üstelik görünen o ki daha büyük hamleleri de var.

Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için Avrupa'daki bölünmüşlüğü teşvik eden adımlar atmaktan da çekinmeyebilir.

Durumdan en memnun olanın Rusya olduğuna şüphe yok.

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, "Ukrayna barış görüşmelerinde Avrupa'nın yeri yok" diyor.

O da Putin de ordu iyice yıpranmışken bu işi lehlerine bitirmenin tam zamanı olduğunun farkında.

Farkında oldukları bir şey daha var.

Avrupa'nın bunu engelleme potansiyeli yüksek.

O yüzden kendi adlarına masada istememeleri gayet doğal.

Tıpkı Ukrayna'nın masada istemesinin doğal olduğu gibi.

Çünkü mesele Trump ve Putin arasındaki görüşmelere kalırsa, Ukrayna hızla uçurumun kenarına itilebilir.

Bunu biliyor.

Trump iş adamı mantığında.

Her meseleye olduğu gibi buna da kar zarar hesabıyla bakıyor.

ABD'nın Ukrayna'ya verdiği maddi desteğin karşılığını madenler ve diğer farklı yollarla istiyor.

Görünen o ki ABD'nin desteğini sürdürmesini sağlayabilmek için Zelenskiy'nin elinde bir tek bu seçenek kaldı.

Onu da iyi kullanıp, güvenlik garantileri karşılığında olur vermek istiyor ama henüz bu konuda da anlaşma yok.

Bir taraftan da Trump'ın anlaşma için Ukrayna'ya gönderdiği öne sürülen belgenin detayları ortaya çıktı.

O belge doğruysa, Trump açık açık Ukrayna'nın yarısına ortak olmak istiyor.

Sadece madenler değil.

Limanlar, altyapı, petrol, gaz...

Her şeyin yarısını istiyor.

Ukrayna'yı ekonomik sömürge yapmaya kakıyor desek yanlış olmaz.

En ilginç tarafı da ihtilaf durumunda New York mahkemelerini yetkili kılması.

Dahası ABD-Rusya uzlaşmasıyla bir anlaşma kendisine dayatılırsa, çok yüksek ihtimalle Rus işgalindeki topraklar geri dönmeyecek.

Özetle ortaya öyle bir tablo çıkıyor ki, ister istemez şu soru akıllara geliyor.

Ukrayna için hangisi kötünün iyisi?

Rusya'ya teslim olmak mı, ABD'ye teslim olmak mı?

Tabii Avrupa Trump'ı aşıp duruma müdahil olmazsa.


Yazarın diğer yazıları