ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Ruhumun Özgürlüğü

"İnsanın ruhu hastalanmadan beden yatağa düşmezmiş"

Günlerdir kendimi, etrafımdakileri, olanı biteni sorguluyorum. Hayatın akışı içerisinde kimle konuşuyorsam ''önce sağlık, sağlıktan daha kıymetli bir şey yok'' cümlelerinin alışkanlık halinde söylendiğini görüyorum. İnanarak söylediğimiz bu kuru cümlelere gerçekte ne kadar uyumlanıyoruz?

Sözlerde alışkanlık haline getirdiğimiz sağlıklı olmayı, kaybetmeden anlayabileceğimizi düşünmüyorum. Bir yerde boş vermişlik, belli bir noktaya kadar da iyidir, eminim! Peki ya gerçekler?

İnsan, kendisi için sağlığın ne demek olduğunu anlamlandırırken bir taraftan da empati kurarak karşısındaki insanın derdini de anlamaya çalışıyor. Hayatımızda olan biten her şey, arabanın rengi, evinin eşyası, güncel hırslar derken, gerçekler tokat gibi vuruyor yüzümüze zamanı geldiğinde ve hayat soruyor ne önemi var ki?

Ruh ne demek? Ruhumuzu ne kadar tanıyoruz? Düşünce gücü ne demek? Üzülmemek mümkün mü? Önemseme, aman boşver, düşünme bunları canım, kafana takma! İyi de nasıl yapacağız bunları? Gel de şimdi takma kafana...

Duyarsız, vurdumduymaz olmak bunlar insanın yaratılışına aykırı değil mi? Son yıllarda hastalıkların nedenleri için milyonlarca sebep anlatılıyor. İşte efendim ne yersen o sun, nasıl yaşarsan öyle ölürsün, kafana tokadan başka bir şey takmayacaksın, kendin için en iyisini isteyeceksin gibi binlerce temelinde insan için pek de inandırıcılığı olmayacak kadar yüzeysel terimler. İnsanoğlu henüz kavramlarla, hayatın anlamı ile uğraşırken yaşadığı sorunlarla baş edebilme yolunun, kafasına takmaması, düşünmemesi gerektiğini biliyor olsa bile başarabilecek mi? Mümkün mü? Acısını doğru yaşamak ne demek? İnsan acısını yaşarken bu doğru bu yanlış nasıl ayırt edebilir ki? Mutluluğu doğru yaşamak ne demek mesela? Mutluluğun doğru formülü ne ki?

Kafa karışıklığı içinde bocalayıp duruyoruz. Sürekli doğrunun peşinde olmaktan sıkılmadınız mı? İnsan ruhunun hasta olması ne demek? Bir düşünelim. Üzüntü dediğimiz şey çok mu kötü? Bence bize yalan söylüyorlar dostlarım. Ruhun hasta olmaması için önce ruhu bir özgür bırakmak lazım. Kendimize iyilik yapmak istiyorsak onun doğal ve yaratılış dengesi içinde kalmasına izin vermeliyiz. Bunu da sağlığımızı kaybetmeden bir an önce yapmalıyız. Size reçete yazmıyorum tabii ki! Ama önerim şu, lütfen ama lütfen hayatı, hayatınızda normalleştirin! Tek önerim budur. Her şeyin insanlar için olduğunu anladığımızda acıda, kederde sevinçte, ruhumuzun içinde daha kolay süzülüyor ve doğal akışında devam ediyor. Böylece ruhun beslendiği temel değerin hakkını vermiş oluyoruz. Üzüleceksin! Başka yolu yok! Üzülmekten korkmadan yaşayacak ve devam edeceksin. Bastırdığımız her duygu bizi hasta ediyor. Yıllarca bize mutluluğun formülünü yazdılar, çizdiler.

Sadece mutlu olmanın kelime anlamını hayatımıza empoze etmeye çalıştılar. Mutluluğu hadi arayalım! Elma, armut de çıksın bakalım çıkıyor mu? Kimi parada, kimi aşkta, kimi eğitimde bir sürü yerde mutluluğu arıyor. Ama gerçekte kimse ruhun akışı içinde mutlulukla henüz tanışmadı. Çünkü mutluluğun maliyetsiz olduğunu, karşılıksız olduğunu bilmemizi istemediler. Bizlere hayatımızı unutup elimizde olanlara değil, sahip olmadıklarımıza anlam yükleterek mutluluk sevdasına düşürdüler. Bizler de oradan oraya savrulup mutluluğu arıyoruz. Bunları yaşarken de ruhumuzu beslemediğimiz için bedenimizi hasta edip yatak döşek yatırıyoruz. Dünyanın varoluş sebepleri içinde kendimize göre uygun bir anlam aramak zorunda değiliz! Sadece bizim dünyanın varoluş anlamı olduğumuzu bilmemiz yeterli. Anlam dediğimiz çimen bahçesi içinde kaybettiğimiz iğneyi aramak gibi bir şey. İğneyi bulmak isterken ezdiğimiz, öldürdüğümüz çimenler...

Günün içinde bir an, anın içinde zaman gizli (alıntı)

Yorulduk! Haklısınız. Herkesin tek istediği şey muhteşem bir hayata sahip bir kimlik. ''Sezgi dediğimiz boş bir şey değil bence, tecrübeden süzülmüş akıldır.'' Ben bu sözü çok seviyorum, yol haritamın bir köşesinde durur. Çünkü hislerimizin asla anlamsız olduğunu düşünmüyorum. Bazen durup sadece kendimizi dinlemek, gökyüzünü görmek, gelene hoşgeldin, gidene güle güle demek, konforluğu içinde kaybolmak mükemmel bir şey. İyisi ile kötüsü ile ortalama yaşam süresi içinde, ben varlığımı sorunlarımı gözümde büyütmeyerek, mutluluk için gece gündüz kendimi hırpalamayarak özgür bıraktığım ruhuma saygı duyuyorum. Çünkü ne zaman onu sıkboğaz etsem hasta oluyorum. Ve diyorum ki, gelene, gidene, olana, bitene eyvallah...


Yazarın diğer yazıları