TÜKENMİŞLİKTEN TÜKENDİM
Tükenmişlik sendromunu uzmanlar, bireylerin kariyerinden, aile veya arkadaşlık ilişkilerinden aldığı keyfi ve başarı duygusunu azaltan, bireysel kimliğin kaybedildiğine inanılmasına yol açan zihinsel ve fiziksel tükenme durumu olarak açıklıyor.
Bir süre önce hayatımıza giren bu terim ile hepimiz hızlıca haşır neşir olduk, kabul ettik ve her şeyin de sorumlusu ilan ettik. Profesyonel hayatta veya ev işlerinde çalışmanın sorumlusu, hasta bir aile üyesine bakmanın sorumlusu, siyaset veya toplumsal güvenlik ile ilgili her şeyin sorumlusu, ilişkilerin sorumlusu, sabırsızlığımızın sorumlusu aklınıza gelen baş edemediğimiz her ne varsa hepsinin sorumlusu o.
Tükenmişlik sendromu, Psikolog Herbert Freudenberger tarafından 70'lerde ortaya atılan bir kavramdır. Dönem dönem benimde arkasına sığınıp ruh halimi tükenmişlik olarak adlandırdığım oldu. Fakat artık bu durum çok fazlası ile gözüme batmaya başladı.Tükenmişliğin tükenmişliğini yaşar hale geldik. Sorunlarla baş etmenin yolunu bulmak istemeyenlerin bunun arkasına sığınıp güvenli bir liman olarak görmeye başlamış olduğundan artık neredeyse eminim. Öyle ki, şımarıklık derecesinde olduğunu bile düşünüyorum. Hayatın doğal akışında zorluklar ile baş etmenin önemi oldukça fazla. "Biraz dirayetli olmak", "kendine iyi gelmek" gibi terimleri daha çok dikkate alıp gölgesine sığındığımız tükenmişlikten acilen çıkmalıyız. Bu arada elbette gündelik yaşamda olabilecek ufak tefek sorunlara karşı bakış açımızdan bahsediyorum. Hayat, deneyimlerimizden oluşan bir süreçtir. Doğası gereği bir portakalın rengi ile tadını birbirinden ayıramadığımız gibi hayatı da ayrıştırmadan, bir bütün olarak deneyimliyoruz. Bu yüzden sorunlardan kaçmak, hayat deneyimlerimizi yarım bırakmak anlamına geliyor.
Şımarıklık yapıp tükenmeyin!
İnancın, düşünmenin, kimi zaman konuşmanın önemini bilelim ve farkına varalım diyorum. Bu kadar kolay tükenmeyin. Kafamızı kuma gömüp bazen en ufak bir durumda ya çok "tükeniyoruz" ya da ''iyi hissetmek'' için kendimizi zorluyoruz.
Ya kendimizi uyuşturuyoruz ya da acıyı inkâra gidip kolay yollardan tembellik yapıyoruz. Her zaman gerçekçi bir tutum ile işler daha kolay yoluna girebilir. İhtiyaçlarımızı bu yöntemle belirlediğimiz de işte o zaman tükenmişliğin arkasına bile sığınmayacak duygularımızı zamanında ve olması gerektiği şekilde kabul edip üstesinden gelebileceğiz.
Hepimizin hayattan beklentileri farklı farklı. Çoğu zaman gerçekçi de olmayabiliyor ve biz elimizde olanlara değil olmayanlara takıldığımızda neden benim altıncı ayakkabım yok diye tükenmişlik yaşadığımıza önce kendimizi sonrasında da etrafımızı inandırabiliyoruz. Mutluluğun maddeselleştirildiği bir düzende ruhsal çatışma ve kaygı, tükenmişlik duyguları yaratabilir, toplumsal barışı da zedeleyebilir. İnsanın doğayla, toplumla ve kendi iç çatışmaları ile baş ederek, sorunlara çözüm yolları üretip, tüm çatışmaları aşıp bir uyuma kavuşması gerçek mutluluktur. Özünden kopmadan, insana yabancılaşmadan, üreterek, anlamlı bir yaşam arayışında ki her süreç gerçek mutluluktur. Mutluluk bir hedef veya bir yarış olmamalı. Bakış açımız ile bence tüm tükenmişliği tüketebiliriz. Kendi iç dünyamda tüm bu düşüncelerin savaşını
verirken farkına vardığım bir duygu var o da sabır. Sabretmek, insana fırsatlar getirebilir, yaşam yolculuğumuzda kendimizi keşfetmek ve gelecek fırsatları görebilmemiz için önemli bir faktördür. Bu nedenle özellikle de bugünün gençlerine sesleniyorum lütfen kendi gücünüzü keşfedin ve tükenmeden sabredin.