ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Büyük dönüşümün büyük işaretleri

2. Dünya Savaşı'nda yerle bir olmuşlardı.

Hitler'in Almanya'sı devasa kaynakları yayılmacı politikalara heba etmenin yanında, Bir yanda Sovyetler Birliği diğer yanda müttefik devletlerin saldırılarıyla harabeye döndü.

Zaman içinde küllerinden doğdular.

Türk göçmenlerin de katkısıyla yeniden büyük bir sanayi ve ekonomi gücü haline geldiler.

Bugün dünyanın en büyük beşinci ekonomisi durumundalar.

En rekabetçi oldukları alanlardan biri de otomotiv.

İlginçtir ki zamanında Hitler'in kurdurduğu Volkswagen de günümüz Almanya'sının amiral gemisi firmalarından.

Ancak Almanya geçtiğimiz günlerde öyle bir haberle gündeme geldi ki ülke sınırlarının çok ötesinde bambaşka anlamlar da taşıyor.

120 bin çalışanı olan o dev firma tarihinde ilk kez ülkedeki bir fabrikasını kapatma kararı aldı.

25 bin çalışan için tasarruf planı açıklandı lakin sendika işten çıkarmaları ve maaş kesintilerini kabul etmiyor.

Kriz büyüyecek gibi görünüyor.

Volkswagen örneklerden yalnızca biri.

Aslında Alman ekonomisinin itici gücü olan otomotiv sektörü komple alarm veriyor.

Önde gelen markaların karında ciddi düşüşler var.

Bunda elektrikli araç rüzgarını zamanında yakalayamamış, belki de yeterince önemsememiş olmalarının etkisi büyük.

Haliyle Togg'un geleceği yakalamak için Türk otomotivi adına ne kadar doğru bir hamle olduğunu da gösteriyor.

Bir yandan da Çin üretim sektörüyle rekabette Almanya'nın nasıl da zorlandığını göstermesi bakımından dikkat çekici elbette.

Öte yandan Alman otomotiv sektöründeki bu durum siyasete de etki edebilir.

Genel endişe, yıllardır istikrarlı şekilde güçlenen aşırı sağcıların son krizle oy oranlarını daha da artıracağı yönünde.

Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nden "Volkswagen öksürürse Almanya grip olur" açıklaması gelmesi boşuna değil elbette.

İşin asıl önemli boyutuysa Almanya özelinde, Doğu-Batı ekseninde yaşanan güç kaymasını somut olarak görmüş olmamız.

Şöyle yorumlar görüyoruz.

Küresel Güney her gün güçleniyor.

Ekonomik eksen çoktan batıdan doğuya döndü.

Sonuna kadar katılıyorum. Zira okyanuslarda her gün taşınan 33 milyon ton yükün yüzde 65'i Asya limanlarında işlem görüyor.

Küresel ekonomik düzen son 200 yıldır batı hakimiyetindeydi.

"Küresel Güney güçleniyor" dedik ya...

İşte BRICS tam da bu dönüşümün ete kemiğe bürünmüş hali.

Mantığı sonradan Avrupa Birliği'ne dönüşen Avrupa Ekonomik Topluluğu'na benziyor.

2009'da BRIC olarak kuruldu.

Yani Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin...

Sonra Güney Afrika eklendi, BRICS oldu.

Yılbaşından beri 9 ülkeli BRICS+'dan bahsediyoruz.

Kapıda bekleyen yaklaşık 40 ülke daha var.

Ne kadar hızlı geliştiğini görebiliyor musunuz?

Karşısındaki batı merkezli ekonomik düzen de aynı hızla geriliyor.

Volkswagen bugün ağırlıklı olarak bu yüzden o halde.

Şu anki haliyle bile BRICS+ dünya nüfusunun yüzde 45'i demek.

Küresel ekonominin yüzde 36'sını temsil ediyor.

Dünya ihracatının dörtte birini yapıyor.

Ham petrol üretiminin yüzde 44'ü de BRICS+ ülkelerinden.

İçinde BM Güvenlik Konseyi'nin veto hakkına sahip daimi üyeleri Rusya ve Çin de var, diğer bölgesel ekonomik güçler de.

Dünyanın en önemli su yollarından Süveyş Kanalı ve Hürmüz Boğazı da Mısır ve İran vasıtasıyla BRICS+'nın kontrolünde.

Dahası, bu etki genişlemesinin devamı da gelecek.

Platformun kendi kalkınma bankası yeterli kapasiteyle çalışırsa ilginç yeni gelişmeler de görebiliriz.

Bir de asıl hayalini kurdukları ortak para birimi ya da farklı bir alternatifle uluslararası ticarette dolar hegemonyasını kırma gücüne ulaşırlarsa, o zaman bambaşka bir dünyaya uyanabiliriz.

Yeni ödeme istemi büyük bir devrim olabilir.

İşte bu nedenle geleceğin ne getireceğini, bugünün ve yakın geçmişin işaretlerine bakarak doğru okumak şart.

Türkiye de tam olarak bu sebeple BRICS'e ilgisini açıkça dile getiriyor.

Henüz resmen açıklanmasa da Rus devlet kaynaklarından Türkiye'nin üyelik başvurusu yaptığını duyduk.

Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kazan'daki zirveye de davet edildi.

Batılı kaynaklar her ne kadar hoşlanmasa da BRICS cephesinin Türkiye'ye ilgi gösterdiğini anlayabiliyoruz.

Gelecek için tahminde bulunmak zor elbette.

Ancak Türkiye hem batı hem doğu ile iyi ilişkiler kurarak ilerleme, dünyanın iki yakasında da kazan-kazan anlayışıyla kalkınma vizyonuna sahip.

Bir NATO üyesi olarak BRICS'e katılırsa, büyük bir ilki de başarmış olacak.


Yazarın diğer yazıları