ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


İnsanlık yoğun bakımda

Düşünün...

Siz, eşiniz ya da kardeşiniz doğum yapmak üzere. Sezaryen şart. Ancak cerrah şöyle diyor:

"Anestezi malzemem yok. Ellerimi yıkayacak su ve sabun da yok ama yine de hayatınızı kurtarmaya çalışacağım."

Gazze'de hastanelerdeki durumu anlatan bu cümle, Amerikalı gazeteci-yazar Melissa Fleming'e ait.

Fleming sadece gazeteci değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Küresel İletişimden Sorumlu Yardımcısı...

Bu konumu, dünyanın Gazze'de yaşanan insanlık dramına nasıl baktığını göstermesi bakımından ayrıca önemli.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün...

Antibiyotik olmadığı için sirkeyle tedavi etmeye çalışan doktorlar, elektrik olmadığı için ameliyat yaparken kafa lambaları kullananlar, tedavi edecek malzeme bulamadığı için uzuv kesmek zorunda kalanlar, yatak olmadığı için yerde yatan yaralılar ve hastalar...

Ne acı ki bu manzaralar 5 haftadır Gazze'de günlük hayatın normali oldu.

İşte zulmün normalleşmesi de tam olarak bu.

Ama bunları normal karşılamamak, sıradanlaştırmamak lazım.

Niye mi?

Çünkü İsrail sadece perşembeyi cumaya bağlayan gece, Gazze Şeridi'nde 5 ayrı hastaneyi ve çevresini vurdu.

Sosyal medyadan takip edenler mutlaka karşılaşmıştır.

Görüntüler dehşet verici, korkunçtu.

Sadece Şifa Hastanesi – ki bölgenin en büyük sağlık kuruluşudur - art arda dört kez vuruldu.

Üstelik bu hastaneler sadece hastaları ve yaralıları tedavi etmek için çırpınmıyor.

Aynı zamanda İsrail'in saldırılarında canlarını korumak isteyen binlerce sivil de oralara sığınmış durumda.

Çünkü savaşın da bir hukuku vardır değil mi?

Hastanelere, okullara, ibadethanelere dokunulmaz örneğin...

Ama İsrail için bunların pek de önemi yok. Üstelik Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri dahil pek çok uluslararası kuruluşun yöneticinden uyarılar yapılmasına rağmen yok.

Mesele Filistinliler olunca, İsrail için insan hakları o kadar önemsiz ki, iki çocuk hastanesini tanklarla kuşatıyorlar ve tepkiler umurlarında olmuyor.

İsrail'e tepkiler meselesine gelince...

Aslında son dönemde ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin katliamlara destek verme konusunda zorlandıklarına şahit oluyoruz.

Özellikle de sokaklarda artan tepki, sivil katliamlarını, hatta soykırımı kendi insanlarına anlatmakta bile sorunlar yaşadıklarını gösteriyor bize.

Sokaklarda tepki, geçmişteki örneklere göre çok daha fazla.

Aslında bunda önemli etkenlerden birini de es geçmemek lazım.

Sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği, son yıllarda çok ciddi şekilde gelişti.

Sosyal medyanın pek çok dezenformasyona ve manipülasyona sahne olduğu bir gerçek.

Buna karşılık, örneğin Gazze'deki katliamlarda İsrail'in görülmesini istemediği pek çok gerçeği dünyanın gözü önüne serdiğini unutmamak gerek.

İsrail suçlarını saklayamıyor.

Aynı mecralarda karşı propaganda yaparak kendisini aklamaya çalışsa da gerçekleri dünyaya gösterenlerin sesleri güçlü.

İşte bu güç bir gün hükümetlerin tavrını da ciddi şekilde değiştirme potansiyeline sahip.

Zira İsrail'de bile 7 Ekim'deki saldırılarda yakınlarını kaybedenler yaşananlardan Netanyahu'yu sorumlu tutuyor.

Onlar arasında bile batılı ülkelere "Bize silah değil, barış gönderin" diyenler var.

Elbette sosyal medyada İsrail yanlısı propagandaya meyleden platformları da yok sayamayız.

Ancak aksi de var ve gittikçe güçleniyorlar.

Batı'nın İsrail'e yaklaşımı demişken...

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği'nin son Türkiye Raporu yayınlandı.

Rapor tahmin edeceğiniz gibi.

Pek çok eleştiri varken, mülteciler gibi konularda övgülerle bezeli.

Raporda İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki katliamları konusunda Türkiye'nin tutumunun eleştirilmesiyse tam bir garabetti.

Kendisini hümanizmin, insan haklarının beşiği sayan Avrupa, Gazze'de katledilen onca sivile tepki gösteren Türkiye'yi, konu hakkında kendisiyle uyumlu davranmamakla eleştiriyor.

Dışişleri Bakanlığı buna çok güzel bir cevap verdi.

"Bu tespiti esasen övgü olarak değerlendiriyoruz" dedi.

Çünkü o ilkeler mesela sadece Ukrayna iken geçerli olamaz.

Sarışı mavi gözlü olmakla ya da Orta Doğulu olmakla farklılaşamaz.

Sivil her yerde sivil, katliam her yerde katliam, insanlık suçu her yerde insanlık suçudur.

Umarım Avrupa Birliği hatalarıyla yüzleşir de durumu kabullenir.

Zaten son dönemde Avrupa Birliği raporlarının Türkiye'nin gözündeki kıymeti Eurovision Şarkı Yarışması'ndan daha fazla değil.

Durumu değiştirmek de tamamen onların elinde.

Çözüm çifte standart ve ikiyüzlülükten vazgeçmekte.


Yazarın diğer yazıları