Oreşnik ve nükleer: Rusya ve NATO arasındaki Türkiye
ABD ve İngiltere geçtiğimiz günlerde kendi ürettikleri yüksek teknolojili füzeleri Rusya topraklarındaki saldırılarda kullanmaları için Ukrayna'ya olur verdi.
Ukrayna da bunları kullandı.
Rusya'nın iki cevabı oldu.
Biri nükleer silah kullanma doktrinini güncellemekti.
Nükleer silah kullanma eşiğini düşürdü.
Artık nükleer olmayan kitle imha silahlarıyla Rusya ya da Belarus'a saldırmak, Rusya'nın nükleer silahla cevap vermesi için kağıt üzerinde yeterli sebep.
Dahası, bir devlet Rusya'ya nükleer güç sahibi bir başka devletin desteğiyle saldırırsa, o üçüncü taraf da meşru hedef sayılacak.
Pratikte Rusya şunu diyor.
"Ukrayna bana ABD ya da İngiltere'nin silahlarıyla saldırırsa, ABD ve İngiltere de benim için meşru hedeftir."
Buna rağmen Fransa da o kervana katıldı.
Kendi füzelerini Rusya'ya saldırıda kullanması için Ukrayna'ya izin verdi.
Moskova da bu hamlelere bir de füzeyle karşılık verdi.
Ses hızının on buçuk katına ulaşan Oreşnik ile Ukrayna'yı vurdu.
Putin bu füzeyi hiçbir hava savunma sisteminin durduramayacağını iddia ediyor.
Saldırı Batı'ya çok ciddi bir uyarıydı.
Moskova yapabileceklerini gösterdi.
O füze Londra ve Paris'i 20 dakikadan kısa sürede vurabilecek kapasitede.
Üstelik nükleer başlık taşıma kapasitesine de sahip.
Bölgesel savaşın küreselleşme riski iyice arttı.
Nükleer savaş riski de...
Rusya'nın meseleyi daha da büyütmek için iki kozu daha var.
Henüz onları kullanmadı.
Biri Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nü devreye sokmak.
"Rus NATO'su" diye tabir edilen yapı.
İkincisi kıtalararası balistik füzeleri devreye almak.
Henüz onlar sahnede değil, inşallah da olmaz.
Rusya ve ABD nükleer savaş istemediklerini söylese de gerekli durumda bu silahları kullanmaktan çekinmeyecekleri sinyalini vermekten geri durmuyor.
Birbirlerine aba altından sopa gösteriyorlar.
Restleşme bu kadar yükselince işin içine NATO da girdi.
Salı günü acil toplantı planlandı.
Gündemde hem Oreşnik, hem yeni nükleer doktrin vardı.
Tahminler Putin'in, Trump ABD'de iktidarı devralana kadar geri dönülmez bir adım atmaktan kaçınacağı yönünde.
Tabii bunda Batı'dan gelecek baskının ne derece artacağı da etkili olacak.
Zira Trump Ukrayna savaşını hızla bitirebileceğini söylüyor ve takınacağı tavır Rusya'dan çok Ukrayna'yı üzecek gibi.
Lakin son açıklamalar kafaları iyice karıştırdı.
Biden'ın, füze izniyle giderayak Trump'ın eline pimi çekilmiş bir el bombası bıraktığı düşünülüyordu.
Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı yapmak istediği Mike Waltz, Biden ve Trump yönetimlerinin bu konuda birlik içinde olduğu nu söyleyerek tabloyu değiştirdi.
Yani Biden'ın hamlesinin Trump yönetimi tarafından da desteklendiği imajını oluşturdu.
Ukrayna'da bundan sonra neler yaşanabileceğine dair öngörüleri de bulanıklaştırdı.
Üstüne üstlük bir de İngiltere ve Fransa'nın Ukrayna'ya piyade birlikleri konuşlandırmayı konuştukları yönünde haberler yayılıyor.
Sözün özü, Rusya ile NATO ülkeleri – en azından bir kısmı- arasındaki sıcak çatışma riski olmadığı kadar büyüdü.
Böyle bir tabloda NATO üyesi olarak Türkiye'nin, Rusya ile ittifak arasındaki konumu daha da kritik hale geldi.
Hem Batı'nın yanlış tutumunu hem Rusya'nın işgalinin doğru olmadığını yüksek sesle dile getiren Türkiye, sorunun bir şekilde silahsız çözüm yoluna girmesini sağlayabilecek belki de en kritik ülke.
Yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte yüksek ihtimalle tam da bu sebeple Ankara'ya geldi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüştü.
Sadece birkaç gün önce ABD'de Trump'la görüşmüştü.
Rutte-Erdoğan görüşmesinden hemen önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan Rus mevkidaşlarıyla telefon görüşmeleri yapmıştı.
Zamanlama tesadüf olamayacak kadar dikkat çekici.
Gelelim akıllardaki soruya...
En kötü senaryoda Rusya ve NATO ülkeleri arasında sıcak çatışma yaşanırsa, Türkiye NATO üyesi olarak nasıl bir politika izleyecek.
Rusya'ya karşı savaşa mı katılacak, yoksa baştan beri sürdürdüğü ortadaki konumunu koruyacak mı?
NATO'yu kuran Kuzey Atlantik Antlaşması'nın beşinci maddesi, "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" diyor.
Ama burada da bizzat ABD'nin geçmişte Türkiye'ye yönelik çifte standardı var.
Johnson Mektubu'ndan bahsediyorum.
Bilmeyenler için kısaca hatırlatalım.
Türkiye, Rum mezalimi nedeniyle garantörlük haklarını kullanarak Kıbrıs'a müdahale etmeyi planlıyordu.
Hazırlıklar bile başlamıştı.
Yıl 1964...
Dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü'ye bir mektup gönderdi.
Özetle "Kıbrıs'a müdahale ederseniz ve Sovyetler bunu fırsat bilip Türkiye'ye müdahaleye kalkarsa, NATO Türkiye'yi savunmakta istekli olmaz" demişti.
Beşinci maddeyi birden unutuvermişlerdi.
O mektuptan sonra müdahale rafa kaldırıldı.
Kıbrıs Barış Harekatı bundan 10 yıl sonra geldi.
Kıbrıs demişken şunu da hatırlatmadan geçmeyelim.
Rumlar son dönemde büyük bir iştahla kendi üslerinde Amerikan askerlerinin konuşlanmasına müsaade ediyor.
Hatta yerleşmelerini sağlıyorlar.
Dahası Rum lider Hristodulidis'in birkaç hafta önce Beyaz Saray'a gidip Biden'la yaptığı görüşmede, NATO'ya üyelik hedefini dile getirdiği ortaya çıktı.
Yunan gazetesi Kathimerini yazınca öğrendik.
Hatta Biden bunu olumlu karşılamış.
Neyse ki böyle bir adım için Türkiye dâhil tüm üyelerin onayı lazım da bu hedef bir "hayal" olmaktan öteye geçemeyecek.
ABD başta olmak üzere kendilerini NATO'nun "patronları" olarak gören bazı ülkelerin bu tavırları devam ettikçe, Türkiye'nin kendi bağımsız politikasını sürdürmesinin ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Türkiye'ye Patriot vermeyip, acil ihtiyacını Rusya'dan karşılayınca Ankara'yı F-35 programından çıkarıp üstüne bir de CAATSA yaptırımları uygulayan, ABD...
Bunların fayda etmediğini anlamamış görünüyor.
Şahsen NATO'ya karşı değilim.
Bilakis içinde var olmanın Türkiye'yi hem batı hem doğudan gelmiş ve bundan sonra gelebilecek yeni tehlikelere karşı koruduğu inancındayım.
Fakat Batı ittifakının da farkında olması gereken bir şey var.
Bakın, yanı başımızda Romanya'da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı.
İlk turu önde tamamlayan aday AB ve NATO karşıtı.
Dahası Romanya'da, NATO'daki Avrupa'daki en büyük üssü inşa ediliyor.
Ayrıca ABD'den F-35 almaya hazırlanıyorlar.
Dengeler hassas.
Bana kalırsa tam da bu dönemde NATO'nun lokomotifi ABD'nin yapacağı en akıllıca hamle Türkiye ile iyi geçinmek olur.
Özellikle de Rusya-Ukrayna savaşındaki konumu nedeniyle.
Tabii bir Rusya-Batı savaşı çıksın istemiyorlarsa.