Trump'ın Yemin Töreni ve Değişim Beklentileri
Donald Trump'ın 20 Ocak 2017'deki yemin töreni, yalnızca bir ABD Başkanı'nın göreve başlaması değil, aynı zamanda dünya siyasetindeki paradigmatik bir dönüşümün de işareti olarak algılandı. Trump'ın söylemleri, politikaları ve "Önce Amerika" (America First) vizyonu, uluslararası sistemin temel taşlarını sarsabilecek bir dizi gelişmeye kapı araladı. Peki ama, Trump'ın göreve başlaması neden bu kadar önemli hale geldi ve neden küresel ölçekte değişim beklentilerini tetikledi?
Bu sorunun cevabı için, Trump'ın popülist diye nitelenen söylemlerinden yola çıkarak başlayalım. Trump'ın seçim kampanyası sırasındaki söylemleri, enteresan biçimde yalnızca Amerikan toplumunda değil, dünya genelinde de bir "anti-sistem" dalgasının sembolü haline geldi. Geleneksel bildik siyasi elitlere, küreselleşmeye karşı duran Trump, seçim söylemleri ile, ABD'de mavi yakalı işçileri, kırsal bölgelerdeki seçmenleri ve en önemlisi küreselleşmenin kaybedenlerini hedef aldı. Bu durum da, hem dünya genelinde hem de Avrupa'da, aşırı sağ hareketlerinin fitilini ateşledi. Sonuçta da uluslararası sistemdeki küreselci ve yerelci yaklaşımlar arasında ciddi bir ayrışma ortaya çıktı.
Trump'ın yemin töreninin daha önce hiç olmadığı kadar önemli olmasının bir diğer nedeni, küresel ekonomiyi hedef alan söylemleri. Trump, bilindiği üzere serbest ticaret anlaşmalarını uzun süredir çok sert bir şekilde eleştiriyor. Hatırlayın, NAFTA gibi anlaşmaları yeniden müzakere etmek ya da sonlandırmak istemişti. Trump, bugün de, bu konuda ısrarcı görünüyor. Dolayısı ile bu tutum, küresel ticaret sisteminde ciddi belirsizliklere yol açıyor. Yine hatırlarsanız, Trump'ın başkanlık sürecinde başlattığı gümrük tarifeleri ve çoklu kısıtlamalar, küresel ticaret akışını etkileyerek, gelişmekte olan ülkeler dahil tüm dünyada ekonomik dalgalanmalara yol açıp, Çin ile ticaret savaşları başlatmıştı.Hatta AB ile yapılan ticari müzakerelerde de, Trump'ın ısrarla Amerikan çıkarlarını öncelemesi, transatlantik ilişkilerde kırılmalar yaratıp, sürtüşmelere neden olmuştu. Toparlarsak, Trump'ın son seçim söylemleri, 2.0 sürecinin de farklı olmayacağını hissettiriyor. Dolayısı ile, Trump'ın yeni dönem liderliği de, küresel ekonomik büyümeyi ve tedarik zincirlerini tehdit etmeye devam ediyor ve dünya genelinde tüm piyasalarda tedirginlik yaratıyor.
Öte yandan, Trump'ın neden ciddiye alındığına dair daha stratejik örnekler vermek de mümkün. Mesela, Trump'ın başkanlığı sırasında uygulanan bazı tarifeler nedeniyle Çin'in ABD'ye ihracatı %15 azalırken, ABD'de bazı sektörlerde fiyatlar %25'e kadar arttı. Artı,Trump'ın çağrısıyla NATO müttefiklerinin savunma harcamaları 2017-2020 arasında %4,3 oranında arttı. IMF verilerine göre, Trump'ın tarifeleri ve korumacı politikaları, 2019 yılında dünya ekonomisinde büyüme oranını %2,9'a kadar geriletti.
Trump'ın uluslararası güvenlik stratejileri de küresel değişim beklentilerini tetikleyen önemli unsurlardan. Trump geçen dönem, NATO müttefiklerine daha fazla savunma bütçesi ayırmaları gerektiğini yüksek sesle söyleyerek, ABD'nin küresel savunma yükümlülüklerini yeniden değerlendireceğini ima ettmişti. Bu tehditte, Avrupa'da, NATO'nun geleceğine dair endişelere ve NATO'nun işleyişine dair tartışmalara neden olmuştu. Trump'ın bu çıkışı, Doğu Avrupa ülkelerinde, Rusya tehdidine karşı, ABD desteğini sorgular hale getirmişti. Keza, Trump'ın başkanlığı döneminde, Ortadoğu'da İsrail'e yönelik güçlü desteği, Suudi Arabistan'la stratejik iş birliği, İran'la nükleer anlaşmadan çekilmesi, bölge dengelerini derinden etkileyip, değiştirmişti. Bugün de Trump'ın kışkırtıcı açıklamalarına bakınca, geleneksel ittifakların yeniden şekilleneceği bir sürecin başında olduğumuzu anlamak için kahin olmamız gerekmiyor. Peki bu süreç nasıl şekillecek, birbirinden bu kadar uzak coğrafyalarda değişim beklentisinin sonuçları ne olacak? işte sorun burada başlıyor
Peki, dünya Trump'ı neden-nasıl ciddiye aldı?
21.yüzyılda, siyasetin teknoloji ile buluşması, toplumlar üzerinde algı yönetimini daha rahat işler hale getirmiş görünüyor. Dolayısı ile, Trump'ın "tutarlı bir strateji" sunmasa bile, dikkat çekici bir medya stratejisi izlediği, mesela Musk'ın desteği aşikar. Sosyal medya üzerinden doğrudan seçmenlere ulaşan Trump, bilinen geleneksel medyayı bypass ederek mesajlarını, büyük kitlelere çok rahat iletebildi. Üstelik bu fırsat, Amerikan gücünün yeniden tanımlanmasını da gündeme getirdi. Şöyle ki, bugün dünya, ABD'nin kendisini geri çekebileceği ve "tek taraflı" hareket edebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmak zorunda kaldı.
Ez cümle, Trump'ın yemin töreni, yalnızca bir ABD Başkanı'nın göreve başlaması değil, aynı zamanda uluslararası sistemin de yeni bir denge arayışına girdiği dönemin başlangıcı olarak görülüyor. Trump'ın politik stratejilerinin neden olduğu, popülizm, korumacılık, geleneksel ittifakların sorgulanması hatta çevresel iklim anlaşması gibi ittifaklardan geri çekilmesi gibi unsurlar, dünya genelinde jeopolitik ve ekonomik domino etkisi yaratacağı ortada. Dünyanın Trump'la gelecek 4 senesi, yalnızca ABD'de değil, dünya çapındaki dönüşümlerin de sembolü olacak gibi. Yemin töreni de, belli ki bu değişimlerin başlangıç noktası olarak tarihe geçecek.