TRUMP DÖNEMİNDE AVRUPA SİYASETİ VE UKRAYNA
Son dönemde Avrupa siyasetinde yaşanan gelişmeler, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'nin, ABD ile kıymetli madenler konusunda anlaşma imzalamak üzere Washington'a gitmesi, Almanya'daki federal seçimlerin sonuçları, İstanbul'da ABD-Rusya görüşmeleri, Riyad ile Paris'te düzenlenen zirveler vs, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiğini gösterirken uluslararası ilişkilerde önemli değişimlerin habercisi niteliğinde.
Şöyle ki, Zelensky'nin, Ukrayna'nın zengin mineral kaynaklarının işletilmesine yönelik anlaşma imzalamak üzere Washington'a gitmesi, Ukrayna'nın savaşı bir anlamda kaybettiğini de gösteriyor. Anlaşmanın içeriği, tarihteki kapitülasyonlara rahmet okutur nitelikte, tam bir teslimiyet ilanı. Dahası, durum Avrupa açısısından da büyük bir mağlubiyet içeriyor. Peki ne dersiniz, Avrupa yattığı jeopolitik kış uykusundan ne zaman uyanır? Uyandıklarında, Sayın Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, Türkiye'ye çok ihtiyaçları olacak.
Dönelim anlaşmaya. Anlaşmada, ABD'nin Ukrayna'ya, savaş sırasında sağladığı askeri ve mali desteğin karşılığı olarak, Ukrayna'nın nadir toprak elementleri ve diğer çok değerli madenlerinin işletilmesinden elde edilecek gelirlerin %50'sinin ABD'ye aktarılması öngörülüyor. Ama anlaşmada Ukrayna için çok önemli olan, spesifik güvenlik garantileri yer almıyor. Trump ise, tüm bu olumsuzluklara rağmen, dalga geçer gibi, anlaşmanın hem ABD'ye hem de Ukrayna ekonomisine önemli katkılar sağlayacağını ısrarla vurguluyor.
Dünyadaki diplomatik hareketlilikte bir diğer gelişme, ABD ve Rusya arasındaki görüşmelerle eş zamanlı olarak gerçekleşen Zelenskiy'nin İstanbul ziyareti. Bu ziyareti, Zelenskiy'nin çok geç fark ettiği ABD'de fırtınasına karşı, Ukrayna'nın diplomatik çabalarını artırma ve bölgesel aktörlerle ikili ilişkileri güçlendirme çabası olarak okumak mümkün. Çünkü, Ukrayna artık yanlız. Macron ve Trump arasında Beyaz Saray'da gerçekleştirilen görüşmede de, Ukrayna'ya barış getirme taahhüdünde bulunulsa da, ileriye dönük en iyi yol konusunda fikir ayrılıkları gözden kaçmadı. İkili görüşme sonrasında Macron'da, AB'ye transatlantik ilişkilerin kısa süre içinde güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
23 Şubat'ta Almanya'da gerçekleştirilen seçimler, küresel dengelerde bir başka pencereyi hatırlattı. Seçimlerde, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partileri %28,5 oy oranıyla birinci parti oldu. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ise %20,8 oy alarak 2. sıraya yerleşti. Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise %16,4 ile 3.sırada kaldı.
CDU lideri Merz, hızlı bir şekilde koalisyon hükümeti kurma çalışmalarına acil başlayacağını belirtse de, beklentileri karşılayan bir koalisyon kurması çok kolay olmayacağa benziyor. Çünkü, Almanya'daki seçim sonuçları, Avrupa'da aşırı sağın yükselişi konusunda ki, endişeleri daha da arttırdı. Dahası Almanya'da AfD'nin ikinci parti konumuna yükselmesi, geleneksel partilerin seçmen nezdinde güven kaybettiğini, radikal söylemin daha fazla destek bulduğunu gösteriyor. Dolayısı ile bu durum, Avrupa'nın siyasi istikrarı, birliği açısından çok büyük potansiyel riskler barındırıyor.
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul'un ev sahipliğinde gerçekleşen, ABD- Rusya kritik diplomatik görüşmeleri de, küresel güç siyaseti açısından, bir o kadar önem arz ediyor. Şu ortada ki, Türkiye'nin jeopolitik konumu farklı aktörler arasında köprü görevi ile uluslararası diplomaside etkin bir rol üstleniyor. Artı, görüşmelerin İstanbul'da yapılması Türkiye'nin bölgesel ve küresel diplomasi arenasındaki güvenirliliğini ve önemini de bir kez daha daha ortaya koymuş oldu.
Yine geçtiğimiz günlerde yapılan, Riyad ve Paris'teki zirveler yaşanan küresek diplomatik hareketliliğe damga vurdu. Bu zirveler enerji güvenliği, ticaret gibi konuların uluslararası gündemde önemini koruduğunu gösteriyor. Özellikle enerji piyasalarındaki dalgalanmalar ve ticaret savaşları, hala küresel ekonomiyi etkileyen faktörler arasında yer alıyor.
Trump'ın Ekonomi Politikaları ve Küresel Etkileri
Trump'ın ekonomi politikaları, özellikle korumacılık ve geleneksel enerji kaynaklarını destekleme yönündeki adımları, küresel ticaret ve enerji piyasaları üzerinde belirgin etkiler yaratıyor. Uzmanlar, Trump'ın ithalatı azaltmak amacıyla tüm ithal mallara %10 vergi getirme planı, ithal ürünleri pahalı hale getirerek iç pazarda fiyatların artmasına neden olabilir diyor. Dahası, bu tür politikaların, ABD'de enflasyonist baskıları artırabileceği ve FED'in politika alanını da daraltabileceği söyleniyor.
Ayrıca, Trump'ın çevre politikalarından geri adım atmasının, iklim değişikliğiyle mücadeleye öncelik veren ülkelerle gerilim yaratabileceği, bu durumun da, uzun vadede ekonomik risklere, piyasalarda dalgalanmalara yol açarak yatırımcıların güvenli limanlar aramasına neden olabileceği de konuşulanlar arasında. Yani, Trump'ın korumacı ekonomi politikaları ve geleneksel enerji kaynaklarına verdiği destek, küresel ticaret ve enerji piyasalarında da önemli değişimlere yol açıyor. Özellikle Ukrayna ile yapılan maden anlaşması, Macron ile gerçekleştirilen görüşme ve elde edilen sonuçlar, Trump'ın uluslararası arenadaki etkisini ve transatlantik ilişkilerdeki dinamikleri yeniden şekillendirecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak, bu gelişmeler uluslararası ilişkilerde çok boyutlu ve çok dinamik bir sürecin yaşandığını gösteriyor. Devletler, kendi ulusal çıkarlarını korumak ve güçlendirmek adına farklı diplomatik hamleler yaparken, küresel güç dengeleri de bu doğrultuda şekilleniyor.
Yazarın diğer yazıları

Zelenski: Putin ateşkes anlaşmasını reddetmeye hazırlanıyor

AK Parti İstanbul İl Başkanı Özdemir'in saha çalışmaları sürüyor

Şinasi Yurtsever için Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan taziye mesajı: Sanat camiamıza başsağlığı diliyorum

UEFA Avrupa Ligi| Rangers- Fenerbahçe maçı canlı izle!
