ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Türkiye'nin Palmira Hamlesi

Türkiye'nin, Suriye'de stratejik öneme sahip Palmira'da askeri üs kurma kararı, sadece taktiksel değil; bölgesel güç projeksiyonunun da yeni bir evresine, yani 'yeni bir bölgesel mimariye' işaret ediyor. Dahası bu karar, Doğu Akdeniz'den Basra Körfezi'ne dek uzanan son jeopolitik denklemde çok katmanlı etkiler doğurabilecek nitelikte. Söz konusu üs, güvenlik, ticaret, enerji ve kültürel diplomasi alanlarında Türkiye'nin etki sahasını yeniden tanımlayacaktır. Ancak her gelişmede olduğu gibi, bu gelişmenin de fırsatlar kadar ciddi riskler barındırdığını unutmamak gerekir.

Palmira (Tadmor), Suriye'nin ortasında, antik ticaret yollarının kesişim noktasında yer alan ve tarih boyunca Doğu-Batı arasında stratejik geçit işlevi gören bir nokta. Bu özelliklerde, Pamira'yı hem ekonomik hem stratejik olarak önemli kılıyor.

Türkiye açısından bakıldığında, bu bölgeye kurulacak bir üs, Türkiye'ye pek çok olanak sağlar. Palmira, İran-Irak-Suriye üçgenine çok yakın bir bölge, dolayısı ile Türkiye bu üs aracılığıyla bölgede İran etkisini direk izleyebilir ve Irak- Suriye- İran eksenindeki olumsuzluklara karşı bir denge unsuru oluşturabilir. Aynı zamanda da, Şii Hilali olarak adlandırılan kuşağın tam ortasına sembolik bir "Türk direniş noktası" eklemiş de olacak. Artı Palmira üssü, İsrail ile Suriye hattındaki hava sahasında, gözlem ve müdahale avantajı da sağlayacak. Üstelik, Ankara için terörle mücadele ya da insani operasyonlar içinde bir üs noktası olacak. Üs ayrıca, Rusya ve ABD'ye de bir mesaj niteliğinde. Şöyle ki, Rusya'nın Tartus ve Hmeymim üslerine olan yakınlığı dikkat alındığında ve ABD'nin Irak üzerinden Suriye'nin kuzeydoğusunda inşa ettiği etki alanı düşünüldüğünde, ortaya çıkan tabloya karşı, üssün bir denge unsuru oluşturduğunu söylemek mümkün.

Palmira, Doğu Akdeniz'in de adeta arka bahçesi. Yani orada kurulacak üs, Türkiye'nin güney sınırlarının sadece Akdeniz'e değil, Levant hinterlandına da uzandığının mesajını taşıyor. Bu durumun bölgesel güvenlik ve askeri denge açısından yarattığı fırsatlar çok parametreli. Mesela, YPG/PKK'nın lojistik hatları kesilir. Suriye'nin kuzeydoğusundaki yapılanmalara lojistik destek büyük ölçüde doğudan sağlanıyor. Palmira'da, bu hattın göbeğine hançer gibi saplanabilecek bir konumda. Ayrıca, göç ve radikalleşme dinamiklerinin kontrolünü sağlamak da bu üs sayesinde daha kolay hale gelecek. Suriye'de halen tam olarak çözülmemiş sosyal fay hatları, radikal örgütlerin yeniden doğmasına zemin hazırlayabilir. Dolayısı ile Türkiye, bu üsle birlikte göç rotalarını çok daha etkin gözlemleyebilir. Dahası bu üs, Türkiye'nin Arap dünyasıyla ilişkilerini de yeniden dizayn edecektir. Palmira "Türkiye sahada var" mesajı verirken, Suudi Arabistan, BAE gibi bölgesel aktörler için de Türkiye'yi yeniden tanımlama ihtiyacı doğacaktır.

Öte yandan, Palmira'nın bulunduğu bölge, tarihteki İpek Yolu güzergahının ve Şam-Bağdat hattının tam kavşak noktası. Bugün bu hattın canlanması, Türkiye açısından da büyük ekonomik fırsatlar doğurabilir. Mesela, Çin'in Kuşak-Yol Projesi göz önüne alınırsa, Palmira üssü Çin'in batıya uzanan kara ticaret yolları üzerinde kritik kontrol noktası olabilir. Dolayısı ile, Türkiye Palmira ile, projeye stratejik ortak olarak katılma konusunda güçlü pozisyon elde edebilir. Şöyle ki; Irak ve İran'dan gelebilecek enerji kaynaklarının Suriye üzerinden Akdeniz'e ulaşmasında, Türkiye, hatların güvenliği üzerinde söz sahibi olabilir. Bu da, Ankara'yı enerji diplomasisinde çok daha güçlü 'bir merkezi aktör' haline getirir. Ayrıca, Türkiye, Suriye ve ötesine ihracatı da koridorlaştırarak, ticari güvenlik sağlayabilir. Bu da, Gaziantep, Hatay gibi sınır illerini ticari merkezler haline getirir. Diğer yandan Türkiye, Ortadoğu'da Çin'e ait altyapı yatırımlarına yakınlaşarak ' Ankara'nın Asya merkezli dış politika açılımını' daha da çeşitlendirebilir. Bu da, mesela Hindistan gibi bölgesel güçlerle, yeni enerji ve yeni lojistik ortaklıkları gündeme getirebilir.

Ama! Palmira üssü çerçevesinde, Türkiye'nin NATO'dan bağımsız olası askeri hamleleri, ittifak içinde "dengeyi zorlayan" hamleler olarak yorumlanması muhtemeldir. Bu tartışmaları, Türkiye'nin stratejik özerkliği açısından göğüslemek önemli olacaktır. Rusya'nın Suriye'deki hakimiyet alanına bu denli yakın bir Türk varlığı da, ya yeni iş birliği modelini ya da üzeri örtük sert gerilimleri beraberinde getirebilir. Türkiye tam bu noktada, denge diplomasisini daha ustaca yönetmek zorunda kalacaktır. Öte yandan, bölgede askeri çatışma riski de artabilir. Suriye içindeki farklı milis gruplar ve uluslararası güçler arasında artan gerilimler, Palmira'yı bir çatışma alanına dönüştürebilir. Palmira üssü bağlamında bir diğer olası risk, uzun vadeli üs faaliyetlerinin çok yüksek maliyet gerektirmesi. Dolayısı ile Türkiye ekonomisinin denge unsurlarının bu yüksek maaliyetlerden, asgari şekilde etkilenmesi için dikkatli önlemler almak da şart.

Palmira'nın yumuşak güç diplomasisinde yeri

Palmira, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan, Roma ve Pers etkilerini birlikte taşıyan eşsiz bir antik kent. Roma sütunlu caddeleri, tapınakları ve antik tiyatrosuyla ünlü. "Çölün Gelini" olarak anılan bu şehir, tarihte Zenobia gibi sembol kraliçelere ev sahipliği yapmış. Ama maalesef, IŞİD tarafından 2015'te ciddi şekilde tahrip edilerek, birçok eser ya yok edilmiş ya da yağmalanmış.

Dolayısı ile Türkiye'nin üs hamlesi, dünya kamuoyu açısından şu soruları gündeme getiriyor: Askeri varlık ile bu değerli kültürel miras nasıl korunacak? (Yani askeri üs kurmak, bu antik kentin kalıntılarına zarar verir mi?) Diğeri, kültürel mirasın korunması konusunda Türkiye rol üstlenebilir mi? (Tıpkı TİKA gibi kurumların restore ettiği alanlar gibi, Türkiye Palmira'nın restorasyonunda aktif rol alır mı?)

İşte dünya kamuoyu nezdinde ''Palmira üssü sadece bir güvenlik hamlesi mi, yoksa "medeniyetin korunması" iddiasını da taşıyor mu'' sorusunun cevabı, Ankara'nın dış politikada yumuşak güç algısına gerçekten büyük katkıda bulunacaktır. Yani Palmira bir yandan siyasi ve askeri pozisyon açısından diğer yandan da insanlığın ortak tarihine dokunan bir hamle olarak çok katmanlı ve sembolik öneme sahip. Bu nedenle kültürel ve bölgesel miras kavramları birlikte anıldığında konu yalnızca güvenlik değil, medeniyetin korunması, siyasi sorumluluk ve yumuşak güç diplomasisi boyutlarını da içeriyor.

Toparlarsak, Türkiye'nin Palmira hamlesi, klasik savunma refleksinin ötesine geçen, aktif bir jeopolitik okuma sunuyor. Bu adım, Türkiye'nin bölgesel ve küresel sistemdeki yerini yeniden tanımlamakla kalmıyor, aynı zamanda Asya ile Akdeniz arasında yeni bir güç koridoru oluşturma iddiasını da beraberinde taşıyor. Ancak tekraren söylemek gerekirse, bu iddia, yalnızca askeri değil; diplomatik, ekonomik ve kültürel enstrümanlarla da desteklenmeli. Türkiye'nin başarısı, sert güç ile yumuşak gücün dengeli entegrasyonunda saklı. Bu açıdan, Palmira sadece bir üs değil; Ankara için dünya kamuoyu gözünde bir sınav anlamı da taşıyabilir. Türkiye'nin stratejik aklının, vizyonunun ve sabrının sınandığı bir sınav...


Yazarın diğer yazıları