ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Can Dostum Erol Olçok'un anısına

Merdivenleri kırık bir deniz yolu ... iki can dost, aşağılara iniyoruz... Gün öğle vaktine dönmek üzere, bir kahkaha sağanağında ağız dolusu gülerek konuşuyoruz...

- Mızıka sesini duyuyor musun, başladı bak bizimkiler ... Bir kafe oynarsın şimdi ( Çerkeslerin halk danslarından biri)

İçimde gıdık gıdık bir gülümseme ,

- Kaşenim ( Çerkes geleneklerinde , erkek ve kız arasında şaka yollu ''birbirini beğenme durumunu gösterme ve ifade etme'') gelmeyecekmiş Erol abi, sen de benimle Kafe oynamıyorsun ...

- Neyyyyy ... Adamı kaçırdın mı yahu ...

- Vohahayttttt .... kahkahalarla gülüyoruz ..

Henüz 17 yaşındayım , sen yirmilerini sürüyorsun ... Düşlerimiz mavi .. Hayata dair o kadar çok umudumuz var ki, sanki her şeyi değiştirebiliriz, kaderimizi kendimiz yazabiliriz ... Öyle inanıyoruz ki kendimize, tüm dünyayı kurtarabiliriz ...

Erol, can dostum ... biricik dostum ... Seninle hakikat ve gerçeklik arasındaki derin ayrımı, ne çok konuşmuştuk. Hatırla en korktuğun hakikat ne diye sormuştum sana, 'unutulmak' demiştin...

O halde hatırla ... Günlerden Perşembe , ayın 19'u ... Akordeon ve mızıka seslerine karışıyor seslerimiz. Dost, ikimizi büyük bir gönülle karşılıyor. Sanki binlerce ışık sarılıyor içimizde ... Öyle ki düşününce, yüreğim mutluluktan acıyor.

- Erol abi , çok acıktım yavvv....

- Merak etme seni aç bırakmayacağım..

Dostun annesinin evde hazırladığı halujlara ( Çiğ börek benzeri çerkes yemeği) dalıyoruz soluksuz ... Erol, bıyık altı gülerek,

- Çerkes kızı olacaksın ... İnsan ne bileyim , bir haluj yapar, bir dolma sarar getirir pikniğe ... Elini kolunu sallaya sallaya gelmez. Zehra teyzeme şikayet edeceğim seni.

Dost, gözleri sözde ciddiyetini korumakta zorluk çekerek, sahte kızgınlıkla;

- Bırak Erol şunu, yumurta bile kıramaz bu ... Kaşeni niye kaçtı sanıyorsun...

Ağız dolusu gülerek, koca bir haluju boğulurcasına boğazıma tıkıyorum

- Hiç alınmıyorum

İkisi de kahkahalarla gülüyor şimdi...

- Seni pişkin seni ... Boğulacaksın yavaş ye ...

Canım Erol ... Dün gibi hatırlıyorum ... Hep iyiliklerden konuşurduk seninle ... Yaşamı öyle inandırıcı, öyle sahici, öyle güzel anlatırdın ki, yanındaki insan huzura boğulurdu.

Arada bir de bozulurdum sana, ne yalan söyleyeyim. Çünkü hep çok güçlü biriydin. Çok güçlü... Sıradan birinin başa çıkamayacağım kadar güçlü... Ama o kadar güvenliydi ki seninle yan yana olmak, köşelerine rağmen, yaklaştıkça, gözlerinin arkası belirginleştikçe, insanı karşılayan o büyük aydınlık, yüreğimi kamaştırırdı.

Ve ben ne kadar şanslıydım ... Senin elinin benim hayatıma dokunması ne büyük bir şanstı. Çerkes olmayanlar pek bilmez. Bizim Çerkeslerde '' kardeşlik'' diye bir kavram vardır ... Öyle ki, çocuklarınız bile birbiriyle evlenemez .. Ayıptır. O sizin seçtiğiniz kardeşiniz, çocuklarınızda kuzendir çünkü. Erol, benim seçtiğim kardeşimdi ... Hayatımın en önemli virajlarında onun el izi vardır ... Dara düştüğümde, ağladığımda, güldüğümde, o arkamda dağ gibi duran sonsuz sevgisi ve sabrı beni hep cesaretlendirirdi.

Ahhh... Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil .. Öyle eskisi gibi de titremiyor içim. Hatta, deniz kıyısında, bize ayrılan o tahta masaya serilmiş aydınlık bile yeterince mutlu etmiyor beni. O çok sevdiğim yaz, hem çok sıcak hem de boğucu geliyor bana.... Her şey o uğursuz gece de değişti!

Hatırla, O gece 24 'de, yayındaydım ... Yanımdaki arkadaşım , Bayrampaşa'da polis karakolunda görev yapan arkadaşının, ''ne tatbikatı var '', sorusunu iletti ? Üstelik karakolda görevli polis memuru arkadaşlarının, silahlarına da el konulmuştu ... Şaşırdım ... Sosyal medyayı kontrol ettim. Bir tatbikat için tankların yolda olduğu haberleri geçiyordu ... Darbe yapıyorlar dedim , önce herkes bana bıyık altı güldü .. Abarttığımı düşündüler ama ilerleyen saatler beni haklılığımı ortaya koydu. Korktuğum gerçek olmuştu. Rejiyi, Tuncay Öz'e, 'vatan savunması' manşetini atarak devrettim. 24'de tüm ekip, Murat Çiçek ve Ömer Özkök yönetiminde canhıraş millete karşı habercilik görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Fadime Özkan, Sevil Nuriyeva, Halime Kökçe gibi Star Gazetesi yazarları koşarak kanala gelmişlerdi. Gece 02.50'de, televizyonda geçen bir alt yazıya gözüm takıldı. ''Erol Olçok ve 16 yaşındaki oğlu... '' Doğru olamazdı .. Seni aradım .. Bir daha, bir daha.. Yüreğim ağzımda, defalarca, defalarca aradım. İyi olduğunu duymak için neler yapmazdım ki... Ama olmadı .. O gece, sen, canım Abdullah - 248 şehit ve benim güzel halkım , sokaklarda, tanka – tüfeğe- kurşuna karşı bağrını açarak vatan savunması yapmıştınız...

Ah Allah'ım kudretine kim dayanabilir, kudretinin karşısında kim durabilir ki ben dayanayım, durayım. Bu bozguna, bu yangına dayanma gücüm, gücümüz olacak mı?

İşte geldim ... Seni sonsuzluğa emanet ettiğimiz yerdeyim ... Bak sular damlıyor çiçeklerden, her yana sevgiler serilmiş... Yürürken üzerlerine basacağım diye ödüm kopuyor...

Ben mi? Beni sorarsan can dostum, bugünlerde yine, sessiz akıl almaz bir rüzgara karşı, tek başıma, yokuş yukarı çıkıyorum. Hep,'hayat, bıçak sırtında bir yolculuk' derdin ya. İşte öyle, bıçak sırtındayım. Ama artık, cesaretim olan sen yoksun. Neden? Hani, bu yolculukta kötülükle yüzleşip onu birlikte alt edecektik? Peki, ben sensiz başarabilecek miyim? Ama dur, üzülme. İnan deniyorum. Bak, hala yazları adaya gidiyorum. Baharla birlikte sokaklarım yine çiçek açıyor. Biliyorsun adada evler biraz rutubet kokar, ama olsun, seviyorum. Yani, evi de- solan perdelerimi de değiştirmedim. Ha anneme yük ediyorum diye kızacaksın ama kedilerimin sayısı da arttı. Ve insanlar hala bana yalan söylüyor, ama senin dediğin gibi, asla düşmüyorum ... Benden haberler bu kadar can dostum ... Cennette görüşürüz ... Unutulmak mı, haaa.... Seni o kadar çok özlüyorum ki, unutulmaktan büyük olan sevgi varmış. Öğrendim.


Yazarın diğer yazıları