ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Soykırım gerçekleri ve Lahey'i işgal kanunu

Dünyanın gündemi baş döndürücü bir hıza sahip.

Ne yana baksanız bir kriz, bir mücadele, bir kaos...

Tüm bunların içinde son günlerde "soykırım" kelimesi etrafında şekillenen dikkat çekici gelişmeler vardı.

Üstelik hepsi uzaktan ya da yakından bizi de ilgilendiriyor.

Ama biz en sonuncusuna bakalım...

Gözler Cuma akşamüzeri Lahey'den gelen haberdeydi.

Hatırlarsınız İsrail bu mahkemede soykırım sanığı olarak yargılanma sürecinde.

Davayı açansa geçmişte ırka dayalı ayrımcılıktan, yani 'apartheid' rejiminden çok çekmiş olan Güney Afrika'ydı.

Türkiye de davaya müdahil olma sürecinde.

Malumunuz İsrail Refah'a kapsamlı kara saldırısı inadından vazgeçmiş değil.

Güney Afrika da bu sebeple Divan'dan ek tedbir kararları almasını talep etmişti.

Daha önce alınan tedbir kararları sonrasında İsrail Gazze Şeridi'ne daha fazla insani yardım girmesine izin vermek zorunda kalmıştı.

Uluslararası Adalet Divanı son başvuruda da kararını verdi.

İsrail'in Refah'a saldırılarını derhal durdurmasını emretti.

Refah Sınır Kapısı'nın açılmasına hükmetti.

Yargıç kararların bağlayıcı olduğunu vurguladı.

Bir ay içinde de İsrail'den kararların uygulanıp uygulanmadığı hakkında rapor istedi.

İsrail'in bu karara uyup Refah'a saldırıları bırakıp bırakmayacağını merak ediyorum açıkçası.

Tahminim bırakmayacağı yönünde ancak yumuşatmak zorunda kalabilir.

İsrail'in uluslararası yargıyla başı sadece Adalet Divanı nedeniyle dertte değil.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı da Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında yakalama kararı talep etmişti.

Norveç, İrlanda ve İspanya gibi ülkeler UCM böyle bir karar alırsa uygulayacaklarını açıkladı.

Hatta ABD'den sonra İsrail'in en büyük destekçisi olan Almanya'nın başbakanı bile "UCM hükmünü uygularız" dedi.

Düşünün bu Almanya, geçmişinde "holokost" olduğu için kendini İsrail'e borçlu hisseden bir ülke.

UCM ne karar verecek henüz bilmiyoruz ama talep bile İsrail hükümetini ve onu destekleyen Washington'ı ciddi şekilde köşeye sıkıştıran bir gelişme oldu.

Niye biliyor musunuz?

ABD'nin deyim yerindeyse etekleri tutuştu.

Karara karşı açıklamalar yapılıyor.

O açıklamalardan ikisi var ki, neden bu kadar telaşa kapıldıklarını göstermesi bakımından önemliydi.

Biri Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'dan geldi.

Diğeri Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson'dı.

O da cumhuriyetçi.

İsrail Başbakanı için tutuklama kararı çıkarsa sırada ABD'nin olacağını düşünüyorlar ve bunu yüksek sesle dile getirdiler.

Sadece Afganistan'da, Irak'ta ya da Guantanamo'da yaptıklarını alt alta koysanız bile endişelerinde hiç de haksız olmadığını rahatlıkla anlarsınız.

Daha da ilginç bir durumdan bahsedeyim.

ABD'de "Amerikan Görevlilerini Koruma Kanunu" diye bir yasa var.

Kısa adı ASPA.

Bu kanun ABD'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi ile iş birliğini ve mahkemeye mali yardımını yasaklıyor.

Bu kanunun bir de 8. Maddesi var ki, ilk defa okuyanlar eminim gözlerine inanamayacaktır.

O madde ne yapıyor biliyor musunuz?

Diyelim ki ABD vatandaşları, İsrail gibi bir "müttefik" ülkenin vatandaşları ya da bu ülkelerin çıkarına çalışan bir üçüncü ülke vatandaşı UCM kararıyla tutuklandı veya hapse atıldı...

Rüşvet ve benzeri "teşvikler" dışında, bu kişileri kurtarmak için ABD Başkanı'na her türlü yetkiyi tanıyor.

Buna askeri önlemler, hatta söz konusu kişilerin tutulduğu ülkelere askeri müdahale yetkisi bile veriyor.

O yüzden de "Lahey'i işgal yasası" olarak bilinir.

Fakat sadece UCM'nin yer aldığı Lahey ya da Hollanda için geçerli değil.

UCM kararıyla tutuklanan kişilerin alıkonulduğu her ülkeyi hedef alıyor.

ABD kendi kriminal geçmişinin bir gün başına bela olmasından ne kadar çekiniyor ve nasıl bir düzende yaşıyoruz, varın siz düşünün.

Uluslararası düzende hukuk, güçlü olana ya da arkasında bu güçleri tutana maalesef şimdiye kadar işlemedi.

Umarım bundan sonra bir şeyler değişir de işler.

Filistin'deki katliamlarda şehit olan 35 binden fazla kişi, dünyanın uyanmasına vesile olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan BM kürsüsünden "Dünya 5'ten büyüktür" ve "Daha adil bir dünya mümkün" derken çok haklı değil mi?


Yazarın diğer yazıları