Jeoteknolojik çatışma ve şeytani zeka
İsrail önce Salı günü Lübnan'daki Hizbullah ve onunla bağlantılı kişilerin kullandığı çağrı cihazlarını neredeyse eş zamanlı patlattı.
Ertesi günkü saldırı dalgası daha da büyüktü.
Bu kez telsizler hedef alındı.
Sonuç onlarca ölü, binlerce yaralı.
Ortada doğruluğu teyit edilmemiş pek çok bilgi, iddia var.
Bunlara göre ikinci saldırı dalgasında binalardaki güneş enerjisi panelleri, kablosuz ağ modemleri, cep telefonu mağazasındaki bazı cihazlar, evlerdeki akıllı televizyonlar, hatta bazı otomobillerin radyoları infilak etti.
Lübnan Sağlık Bakanı, patlamaların belirli bir grubu hedef aldığını söylüyor.
Yani Hizbullah'ı...
Zaman ilerledikçe bazı şeyler daha da netleşecektir.
İsrail'in uzun zamandır Lübnan'ın güneyine bir kara saldırısı başlatmayı ve Hizbullah'a savaş açmayı planladığı sır değil.
Son bir-iki günde hava saldırılarını da iyice yoğunlaştırdı.
Hizbullah da son saldırılar nedeniyle intikam yemini ediyor ama büyük bir cevap beklenmiyor.
Çünkü iletişim sistemi felç oldu.
İsrail'in yeni nesil saldırısı Hizbullah için öngörülemez ve sürprizdi.
Arkasındaysa yıllar önce yapılan hazırlıklar ve sabırlı bir bekleyiş olduğu anlaşıldı.
Öyle ki "Mossad modern zamanların Truva atını hazırlamış" yorumu yapılıyor.
Siber saldırıdan ziyade istihbarat operasyonu ve dijital müdahalenin bir arada olduğu bir hibrit saldırıydı.
Lübnan'da halk arasında korku saçmayı başardı.
İnsanlar cep telefonlarına bakarken bile tedirginlik içinde.
Çünkü günlük yaşamdaki teknolojik aletlerin bile silaha dönüşebilmesi ihtimalinden endişe ediyorlar.
Bu bakımdan İsrail'in bu saldırısı "uluslararası güvenliğe tehdit" boyutunu aşmış durumda.
İnsanlığa ve modern yaşama tehdide dönüşmüş halde.
Uluslararası ilişkilerde kullanılan bazı tabirler vardı.
"Reel politik", "jeopolitik" ve "jeoekonomik" gibi...
İsrail'in son saldırı yöntemiyle, bunlara artık "jeoteknolojik" tabirini de eklemek gerekiyor.
Mesele hayli ilginç ve karmaşık.
Arkasında nasıl bir şeytani zekanın olduğunu göstermesi bakımından da dikkat çekici.
İlk dalgada patlatılan çağrı cihazları Tayvanlı bir markaya aitti.
O Tayvanlı şirket açıklama yaptı.
"Bunları biz üretmiyoruz." dedi.
Markalarını kullanma yetkisi verdikleri Macaristan'da bir firmayı işaret etti.
O firma Budapeşte'de sıradan bir mahallede, sıradan bir binada.
Göze çarpan bir tabelası bile yok.
Haliyle gazeteciler oraya akın etti.
Kapı duvar...
Kimse yoktu.
Telefonlar ve e-postalara da dönüş yapmadılar.
Sonra internet sitelerini de kapattılar.
Zaten ticari profillerinde de çağrı cihazı ürettiklerine dair bir ifade yoktu.
Macar hükümeti de o cihazların ülkede üretilmediğini, hatta ülkede hiç bulunmadığını açıkladı.
Ertesi gün ABD'li The New York Times gazetesinden öğrendik.
Meğer Macaristan'daki o firma, İsrail'in kurduğu üç paravan şirketten biriymiş.
O şirketlere milyonlarca dolar yatırım yapılmış.
Şirketin ve üretim hattının arkasında İsrailli istihbarat yetkilileri varmış.
Şirket sıradan alıcılara da satış yaptı.
Asıl hedef olan Hizbullah için sabırla bekledi ve girişimlerde bulundu.
Macar firma, Bulgaristan'daki bir firmanın üretim yapması için, Tayvanlı şirketle Bulgar firma arasında aracı olmuş.
Ayrıca Macaristan'daki şirketin CEO'su ve tek çalışanı, Bulgaristan'daki şirketin de ortağı.
İki firma da 2022'de kurulmuş.
Bulgaristan'daki şirketin asıl görünen kurucusu ise Norveç'te yaşıyor.
Ve Norveç'te bir paravan firma daha vardı.
Bulgar firmanın bunları ithal ettiği ama gümrük girişi olmadığı belirtiliyor.
Hatta iddia o ki Sofya'daki şirketin adresine kayıtlı 196 başka şirket daha var.
İsrail istihbaratının paravan şirketleri dikkat çekmemek için normal müşterilere de cihaz sattı
Ancak Lübnan'a, yani Hizbullah'a gönderilecek cihazlara özel patlayıcı madde eklenmiş piller yerleştirildi.
Çağrı cihazları 2 yıl önce, yani 2022 yazında yavaş yavaş Lübnan'a girmeye başladı.
Zamanla üretim de satış da arttı.
Çünkü Hizbullah, akıllı telefonlar izlenebildiği için İsrail'e karşı güvenlik önlemi olarak çağrı cihazlarına geçmeye karar vermişti.
Ama çok büyük bir güvenlik açığı verdiklerini fark etmemişlerdi.
Bu sayede İsrail, kendi adına düşman hatlarının gerisini bombalarla donatma fırsatı bulmuştu.
Cihazların nerde üretildiği hala net değil ancak İsrail'de üretilmiş olma ihtimali üzerinde de duruluyor.
İkinci saldırı dalgasında da ilginç detaylar var.
Patlatılan telsizler bir Japon markasına aitti.
Japon firma da açıklama yaptı.
O model cihazın üretimini 10 yıl önce durdurmuşlar.
Orijinal ürünlerde olan hologram etiket de patlayan cihazlarda yok.
Yani yüksek ihtimalle İsrail o ürünü de Japonların haberi olmadan üretti.
Ortada duran büyük karmaşa hala çözüm beklerken, krizin ilginç bir kazananı da var.
O da Çin...
Çin üretimi cihazlara küresel çapta ilginin arttığı görülüyor.
Sipraiş patlamasını karşılamaya çalışıyorlar.
Özetle İsrail'in Hizbullah'a yönelik saldırı dalgaları, 21. yüzyılda yeni bir tehdidi ortaya çıkardı.
İsrail'in "Savaşta yeni bir aşama başladı" sözü boşuna değil.
Üstelik ABD'li jepololitik uzmanları dahi bunu herkesin dikkate alması gerektiğini söylüyor.
Özellikle de havalimanları gibi kritik tesisler, siyasi merkezler ya da liderler için...
Zira pek çok güç odağının bu tür bir saldırıyı kopyalamak isteyeceği görüşündeler.
Tam da burada Türkiye'nin Milli Teknoloji Hamlesi'nin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkıyor.
Teknolojiyi kendiniz üretir ve geliştirirseniz, dış müdahalelerden o kadar korunursunuz.
Milli teknoloji, milli çıkarlar peşinde daha güçlü mücadele getirir.
Sahadaki bu güç, masaya da güç olarak yansır.
Bunun olumlu örneklerini yıllardır görüyoruz.
Şimdi daha da büyük adımlar atma zamanı.
Pek çok projenin yanı sıra alçak yörünge uydu ağı ile kendi küresel konumlandırma sistemimizi hayata geçirmek en önemli ayaklardan biri.