ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Geleceği ilmek ilmek örmek
Bu millet yeter ki kendine güvensin.
Neleri başarmadı ki şimdiye kadar.
Günümüzde teknolojik olarak çok daha iyi durumdayız ama daha cumhuriyetin ilk yıllarında bile bir Vecihi Hürkuş'umuz vardı.
1924'te ilk Türk uçağını eldeki kıt imkânlarla ve kendi çabalarıyla yapmıştı.
İmkânsızlık o kadar büyüktü ki Yunanlardan kalan malzemelerden yararlanmak zorundaydı.
Hoş o uçağı yapmıştı ama Türkiye'de buna "uçabilir" sertifikası verecek teknik personel yoktu.
1951'de THK Etimesgut Uçak Fabrikası'nda Türk mühendislerce tasarlanıp üretilen bir uçağı Danimarka'ya sattık.
Çünkü yerli uçak vizyonu cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri vardı.
Tıpkı yerli otomobil ve diğerleri gibi.
Aradan, biz katılmasak da etkilerini derinden hissettiğimiz bir dünya savaşı, büyük ekonomik krizler, soğuk savaş, darbeler geçti.
Ama o vizyon hiç kaybolmadı.
Yapılan hamlelerle teknolojik altyapı gelişirken, 2010'da "Artık vakti geldi" denildi.
Sanki bugünler görülmüştü.
O yılın 15 Aralık'ında Savunma Sanayi İcra Komitesi, kendi jet eğitim uçağı ve savaş uçağımızı üretmek için düğmeye bastı.
Aradan 13 yıldan biraz fazla zaman geçti.
Kimilerinin ilk parçasını görünce "kalorifer peteği" dediği, kimilerinin asla ihtimal vermediği KAAN, Çarşamba günü ilk kez havalandı.
Beşinci nesil kendi üretimimiz savaş uçağımızla birlikte, Türkiye de geleceğine daha büyük kanatlarla uçmaya başladı.
Hepimiz gururla izledik.
O başarı tüm engellemelere ve ambargolara rağmen elde edildi.
Motoru ve fırlatma koltuğu dışındaki her şeyi yerli.
Tüm elektronik ve silah sistemleri dâhil.
Yakında dışarıdan alınan o iki parça da yerli olacak.
Çalışmaların sürdüğünü biliyoruz.
Hatta teslimatta uçağın yerli motora sahip olması planlanıyor.
2030'dan sonra ise ayda iki adet üretilecek.
Ve KAAN ileride uydu savar füzeler de atabilecek.
KAAN dünyanın en hızlı tamamlanan savaş uçağı projesi oldu.
Şüphesiz ki bunun arkasında çok büyük bir özveri var.
Üstelik sadece bir savaş uçağı değil.
Türkiye'nin bölgesel güç pozisyonunda en önemli kuvvet çarpanı olacak.
2028'in sonunda Türk hava Kuvvetleri envanterine katılması hedefleniyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Yunanistan ABD'den F-35'leri teslim almadan önce, Türkiye kendi üretimi beşinci nesil savaş uçağını kullanmaya başlayacak demek.
Ege'deki dengeleri kendi imkânlarıyla, kendi adına daha da güçlendirecek demek.
Ve bu sadece küçük bir örnek.
Yerli teknolojiyle bunu yapmak, bağımsızlık demek.
Yunanistan'ın almayı beklediği F-35'ler için ABD'den her gün kod almak gibi bir zorunluluk varken sizin hareket özgürlüğü ile avantaj sağlamanız demek.
ABD, Rusya, Çin, Hindistan, İsveç, Japonya gibi dünyada beşinci nesil savaş uçağı üreten ya da üretme aşamasında olan birkaç ülkeden biri haline geldik.
Yani artık havacılığın süper ligindeyiz.
Geleceğin dengeleri işte böyle adım adım inşa ediliyor.
İlmek ilmek örülüyor.
Gün gelecek KAAN'ı da satın almak isteyecekler.
O zaman Türkiye bu teknolojiyi istediğine verip, istemediğine vermeme lüksüne sahip olacak.
Satın almak için para yetmeyecek, Türkiye'nin dostu olmak da gerekecek.
Daha birkaç yıl önce, SİHA'larımız Karabağ'da kullanılıyor diye Kanada Türkiye'ye kamera ambargosu koymuştu.
O kameraları kendimiz çok daha kaliteli şekilde üretip SİHA'larımıza taktık.
Şimdi Kanada'ya "İsterseniz size satalım" diyoruz.
Geçmişte olduğu gibi başka ülkelerden beklemek yerine kendimizin ürettiği teknolojiler çok kıymetli.
Bu büyük bir gurur ve özgüven...
Şimdiyse size asıl gurur ve özgüven tablosunu göstereceğim.
Kızılelma
TB3
Hürjet
KAAN
ANKA 3
ATAK 2
Bunlar sadece son 2 senede Türk savunma sanayisinde üretilen ve ilk uçuşunu gerçekleştiren hava araçları.
Selçuk Bayraktar boşuna "Gelecek nesiller bugünler Türk havacılığının altın çağı olarak görecek" demiyor.
Ama bitmedi.
Karada, havada, denizde pek çok proje var elbette.
Sadece araçlar değil, silah sistemleri, elektronik sistemler
İlk aşama aklıma gelenlerin birkaçını sıralasam bile liste uzayıp gidiyor.
TCG Anadolu
MİLGEM
Serdar
Sancar
Songar
Tulpar
Altay
Milgem
Alpin
Kirpi
Kubbe
Gökbey
Tayfun
Yavuz
Kunduz
Baykuş
Hürkuş
Hançer
Panter
Şimşek
Akrep
Fatih
Hürjet
Ejder Yalçın
Korhan
Kaplan
Boran
Vuran
Hisar
Koral
Pars
Serhat
Fersah
Akdal
Kalkan
Ne mutlu bize ki hepsini sıralamaya buradaki satırlar yetmez.
"Bunlar yeterli mi?" derseniz elbette değil.
Vatanı savunmak, sadece sınırlarda olmuyor.
Ülkeniz büyüdükçe, etki gücü arttıkça, daha geniş coğrafyalardan başlıyor vatan savunması...
İşte bu nedenle Türkiye yıllardır Libya'da, Karabağ'da etkin.
Ukrayna'daki, Filistin'deki ihtilaflarda acıyı dindirmek için faal.
Sınırlarımızın hemen ütesinde, Irak ve Suriye'deki terörle mücadeleyi saymıyorum bile.
Ama dahası var.
Onun için de geçtiğimiz günlerde atılan imzalar çok kıymetliydi.
Türkiye'nin Katar'da ve Somali'de büyük üsleri var.
Hatta uzun yıllardır Somali'de ordu ve polisi de eğitiyoruz.
Pek çok ülkenin mücadele sahası olan ve kendisi de terörle zorlu bir mücadele veren Somali için Türkiye'nin bu desteği ve verdiği güven duygusu çok kıymetli.
İşte bu nedenle Somali devleti kendi karasularını 10 yıllığına Türkiye'ye emanet etti.
Askeri işbirliği anlaşması kapsamında tam yetki verdi.
Zaten orada bir askeri üssümüz vardı.
Şimdi de deniz üssümüz olacak.
Bundan birkaç gün önce de Cibuti ile yeni bir askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştı.
Bunlar ne demek biliyor musunuz?
Türkiye kabına sığmıyor demek.
Türkiye Kızıldeniz, Basra körfezi ve Hint okyanusunda stratejik oyuncular arasına girdi demek.
Oralara daha fazla söz sahibi olacak demek.
Doğu Akdeniz'e, Karadeniz'i, Kafkasları ve Balkanları da buna ekleyin.
Ve olanlara bakın.
Elbette daha yapılacak çok şey var, çözülecek çok sorun var ama "Türkiye Yüzyılı" adım adım gerçeğe dönüyor.

Yazarın diğer yazıları