ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Ey dijital, sen mi büyüksün ben mi?

Efendim, hepimiz kurulu bir dünyaya, aynı gökyüzü altında farklı hayatlar yaşamak için geldik. Anlamını arayalım, soralım, bulalım, bulmayalım; süresi bizim tarafımızdan asla belirlenemeyen ve belli olmayan bir yaşam içindeyiz. Kimse ne olacağını bilmeden gülüyor, ağlıyor, çalışıyor, çabalıyor, kötülük, iyilik yapıyor... Tercihlerini bu yönde geliştiriyor. Avuç içine doğduğumuz, sonrasında kendimize bir yer bulsakta sığamadığımız bir dünya... Doğduğumuz anda konuşabilseydik eğer, söyleyeceğimiz ilk şey "hoş bulduk" olurdu...

Peki, hoş bulduk mu?

Temel yaşam için gereksinimlerimizi bir kenara koyalım; insan ne ister, neyle mutlu olur, neyle üzülür? Elbette maddesel ve ruhsal bir denge içinde herkesin bakış açısı ve beklentisi ile değişir tüm bunlar. Öff, yazarken bile ben ne istediğimi düşündüm. Hayata dair mutluluk ve hüzün arasında beni ne üzer ya da ne mutlu eder acaba? Siz de kendinize sordunuz mu diye sormayacağım, çünkü eminim hepinizin bu soru karşısında kendi içinde bir cevabı var.

Yeni zaman kolaylıkları içinde acaba daha fazlasını bizim yerimize düşünen, yapan birileri ya da bir şeyler olsa diye düşünmek istedim, istemez olaydım içim darlandı. Evet, tam olarak bu dijital hayattan bahsediyorum. Ohh, mis gibi senin yerine işleri yapan, senin yerine sorun çözen, yorulmadan, ayakta beklemeden o kadar hızlı bir yaşam ki bu... Tek yapman gereken şey parmaklarını kullanmak ve kısacık bir zaman. Ee, mis işte, neden şikayet edeyim ki? Bedenen, ruhen, zaman adına her şey mükemmel... Peki ya dijital dünyada insan dersem... Dünya içinde dijitali anlamlandırırken şimdi tam tersi ele geçirilen dijital dünyada insanın yeri ve önemi ne?

Eyyyy dijitali bir kendine gel, bu dünya benim, bak işine, beni ele geçiremezsin diye bağırsak sizce karşılığı olabilir mi? Telefon ediyorsun, karşında robot ama bu öyle bir robot ki, nasılsın diye soruyor, seni yönlendiriyor, senin derdine çare bile bulabiliyor. Ulan ne güzel diyorsun, oh be diyorsun, davulun sesi bu sefer yakından da hoş geldi ama ele geçirilen sadece birkaç işimiz değil. Ruhumuz da ele geçirildi. Eskiden dijital bir platformda titreşim atma özelliği vardı, bu seni düşünüyorum demekti... O dönemin gençleri bilir. Telefona çağrı atmalar falan vardı. Peki ya şimdi?

Her şey hızla ilerlerken bu hız bizi yedi bitirdi. Sabır denilen şey artık hiç yok. Eminim yaşıyorsunuzdur internetinizin az çektiği bir anda öflediğinizden eminim... Peki biz nasıl insanlığımızı bu dijitalin elinden alıp kurtaracağız? Kendi elimizle öyle bir düşman yetiştirdik ki ne yapacağımızı bilmiyorum. Konuşacak, muhatap olacak bir dijital olsa karşımda, "Abi sen ne manyak bir şeysin, bizi bir sal ya" desem, kibarca haddimi bildireceğine eminim. Trafikte araba kullanmadan gidebiliyorsunuz... İyice kafayı yedik... Dijital bir dünyaya kendimizi emanet ediyoruz, şaka değil, cidden canımızı teslim edebiliyoruz... İşimizi kolaylaştırsın dedik de bu kadarını da istedik mi emin değilim. Bazı filmleri hatırlıyorum, gelecekte işte şöyle böyle falan diye, o zaman ütopik gelen her şeyi şimdi yaşadığımızı görünce "vay arkadaş" diyorum. Oysa ne güzel çiçek ekip, domates yetiştirip, insanlık için güzel bir iki buluş yapıp, sevip sayıp, eğlenip, üzülüp gidecektik.

Resmen gerçek dünyaya karşı yalan bir dünya kurup hangisi daha gerçek şimdi oturduk onu arıyoruz. Tövbeler olsun, bir gülme de gelmiyor değil.

İnsana hizmet etmesi düşünülen dijital çağın geldiği nokta, insanın dijitale hizmet eder noktası... Ne kültürel değerimiz ne manevi değerlerimiz kaldı. Vallahi işin özü, sözün kısası şu ki acayip hırslandım... Bir o kadar da öfkelendim. Çıkıp meydanlarda "ey dijital, sen mi büyüksün ben mi?" diye bağırasım geliyor... Ama maalesef sonucu zaten biliyorsunuz... Hükmen mağlup. Kendimize, hayatımıza sahip çıkmak önemli, önemli olmasına ama nasıl olacak bilmiyorum. İşin komik tarafı, bir dijitale sor dediğinizi duyar gibiyim...


Yazarın diğer yazıları