Ozanlarımız
Ozan Edebiyat Terimi Olarak: Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk şairleridir. Osmanlı döneminde halk şairleri için kullanılırdı. Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu. Ozanların toplumda önemli yerleri vardı. Bir geleneğin sürdürücüsü ve Anadolu'da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, halka mal olmuş bir kültürdür. Sazıyla sözüyle halkın sesi olmuştur. Konularını halkın yaşamından alarak sazıyla sözüyle aktarım sağlar ozanlar. Halk ozanlarının doğaçlama saz çalıp türkü söyleme yetenekleri vardır. Çocukluğumda ozan kültürü ile iç içe büyüdüm. Ozanların aktarım dili öylesine derindir ki aşkı, sevgiyi, insanı, doğayı, hayatın kendisini, yaradana olan aşkı, özlemi, hüznü, sevinci muhteşem bir dille anlatır. Saymakla bitmez ozanlarımız ama çok kıymetli bir ozanımız var ki her yazdığı şiiri neredeyse bilirim; ozan kültürünün en önemli isimlerindendir Aşık Reyhani.
Kıymetli ozanımızı bu denli sevme sebeplerimden biri de rahmetli dedeme çok benzemesiydi. Küçükken hep ona benzetirdim ki hala resmine baktığımda dedemin simasını hatırlatır bana. 1932 yılında Hasankale'nin (Pasinler) Alvar köyünde doğan aşık Reyhani'nin asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası önce Kars'a, daha sonra Erzurum'a yerleşmiştir; yani benim hemşehrimdir. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek diploma aldı. Küçük yaşlarda köyüne gelen aşıklardan etkilenerek, dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikayesini öğrenmiştir.18 yaşından sonra şiir yazmaya başlar ve aşıklığı başlar. Bayburtlu Aşık Hicrani tarafından Reyhani mahlası verilir.
1990'lı yılların başı... Hiç unutmam, Aşıklar programı başladığında pür dikkat evde herkes televizyon karşısında, en başta babam keyifle dinlerdi. Hele atışmalar kısmı gelince, babamın her karşılıklı atışma sonrası maç izlercesine sevinmesi hiç gözümün önünden gitmez. "Ne büyük yetenek!" derdi. Ben de atışmalarda kendi kendime doğaçlama yapar, ozancılık oynardım. Öyle kanıma işlemişti ki, ilkokulda öğretmenim "Hadi bize bir türkü söyle, Elif, sesin güzelmiş!" dediğinde, ilk söylediğim bir türkü vardı. Ne içli içli söylemiştim, herkes suspus dinlemiş, sonrasında alkışlamıştı; fakat öğretmenim şaşırmıştı. "Kimin bu eser?" dediğinde, "Aşık Reyhani'nin," demiştim. "Bu yaşta bu türkü bu kadar içli nasıl söyledin, kızım?" Diye de eklemişti. Biraz utanmış, biraz da şaşırmalarına şaşırmıştım. Sanırım benden daha popüler bir şey duymayı hayal ediyorlardı. Bu kadar bahsettik madem, sözlerime o gün söylediğim türkü ile veda edeyim. O gün, o yaştaki çocuk için çok ağır gelebilecek bir eser olabilir. Fakat ben o günde, bugünde aynı hislerle söylüyorum türküyü.
Hayatımı zehir eyleyen zalım (KADIN)
Şimdi feryadımı duyuyor musun?
Gecemi, günümü zindan eyledin.
Yatağında rahat uyuyor musun?
Bir gün şaka ile atmıştım taşı,
Ayıp olur dedim ellere karşı.
Kolumun üstüne koyduğun başı,
Düşmanlar göğsüne dayıyor musun?
Reyhanide geldi, geçti, ün kaldı.
Bizde ne bir bayram, ne düğün kaldı.
Kısacık ömrümde üç beş gün kaldı,
Tükendi günlerim, sayıyor musun?
Aşık Reyhani