Esed Rusya'ya kaçtı
Suriye, 2011'de başlayan iç savaşla Ortadoğu'nun kırılma noktalarından biri haline geldi. Bu savaş, yalnızca ülkenin iç dinamiklerini değil, aynı zamanda küresel aktörlerin de çıkar çatışmalarını derinleştirdi. Bugün hala çatışma bölgesinde devam eden ABD askeri varlığı, Esad rejiminin yıkılması ve uluslararası güçlerin mücadele alanına dair önemli soruları beraberinde getiriyor. Öncelikle size biraz Esed'den bahsedeyim;
Beşar Esed, 11 Eylül 1965'te Şam'da doğdu. Babası Hafız Esad, 1971'den 2000'e kadar Suriye'nin başında bulunmuş, demir yumrukla ülkeyi yönetmiştir. Beşar, ilk başta politikaya girmeyi düşünmeyen, göz doktorluğu eğitimi alan bir isimdi. Londra'da eğitim alırken, ağabeyi Basil Esed'in 1994'te bir trafik kazasında ölmesiyle kaderi değişti. Aile içinde "halef" olarak görülen Basil'in yerine Beşar'ın geçmesi gerektiği kararlaştırıldı. Babası Hafız Esed'in ölümünden sonra, Beşar Esad 2000 yılında Suriye Devlet Başkanı oldu. Genç yaşta iktidara gelen Beşar, reformist bir lider imajıyla uluslararası toplumda umut vadetse de, bu beklentileri boşa çıkardı. 2011'de Arap Baharı dalgası Suriye'ye ulaştığında, rejimi koruma adına sert müdahalelere başvurdu ve ülkede iç savaş başladı.
Beşar Esed'in eşi Esma Esad, İngiltere'de büyümüş, finans sektöründe kariyer yapmış bir isimdir. İç savaş boyunca rejimi savunması büyük eleştirilere neden olmuştur. Esed çiftinin üç çocuğu bulunmaktadır: Hafız, Zeyn ve Kerim.Bu arada lösemi ile bir süre savaş veren öldü haberleriyle gündemi meşgul eden Esma Esed'ın hala hayatta ve ailesiyle birlikte olduğu ortaya çıkan fotoğraflarla kanıtlanmıştır. Esed ailesinin hikayesinde dramatik unsurlar dikkat çekicidir. Ağabeyi Basil'in trajik ölümü, ailesinin iç dengelerini sarsmıştır. Babası Hafız Esed, özellikle muhalefeti sert yöntemlerle bastırmasıyla bilinirken, Esad ailesinin gücü her zaman bir korku unsuru olmuştur.
Şimdi gelelim geçmişten bugüne. ABD, 2014'te DAEŞ'e karşı savaş bahanesiyle Suriye'ye asker göndermişti. Bence bugün bile hala Amerikan askerlerinin bu bölgede bulunma nedeni yalnızca terörle mücadele değil. ABD, özellikle Suriye'nin doğusundaki petrol rezervlerini hakimiyeti altında tutarak hem Esed rejimini kontrol etmekte hem de bölgedeki İran etkisini en aza indirgemekteydi.
Suriye bugüne dek Rusya, İran ve ABD gibi birçok aktörün müdahale ettiği bir savaş alanı olsa da gündem bir anda değişti. Bir devrin sonu geldi, rejim çöktü, muhalifler kontrolü ele geçirdi, Esed ise ülkeden kaçtı ve Rusya'ya sığındı.
Rusya, Esad rejiminin en büyük destekçisi olarak hava saldırıları ve askeri yardım sağlıyordu, İran, Şii milisler ve Devrim Muhafızları aracılığıyla Esad rejimine destek vererek bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışıyordu, ABD ise bölgede bir denge unsuru olarak varlığını sürdürüyor, ancak bu varlık büyük oranda stratejik enerji kaynaklarını kontrol etme güdüsü ile hareket ediyordu. Canım ülkem Türkiye, sınır güvenliğini sağlamak, mülteci akınını kontrol etmek ve terör örgütleriyle mücadele etmek amacıyla operasyonları devam ettirip halkı koruyor kolluyordu.
Türkiye'nin, özellikle güvenlik ve insani yardım perspektifiyle Suriye konusunda daha proaktif bir yaklaşım sergilemesi elzemdir. Ortadoğu'nun kalbindeki bu durum, bölgesel dengelerin yeniden şekillenmesine zemin hazırlarken, Türk diplomasisinin bu süreçte belirleyici bir rol oynayacağı açıktır.
Bölgede barışın sağlanması, yalnızca silahların susmasıyla değil, uluslararası toplumun ortak iradesiyle mümkündür. Bu irade sağlanmadıkça, Suriye'de kanayan yara kapanmayacaktır.