ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Reyonlar karıştı

Günümüzde moda dünyasında yaşanan en dikkat çekici değişimlerden biri, kadın ve erkek giyim tarzlarının giderek birbirine benzemesi. Kadınlar daha maskülen, erkekler ise daha feminen kıyafetler tercih ediyor. Mağaza reyonlarında bile bu değişimi açıkça görmek mümkün: Erkek giyim reyonlarından alışveriş yapan kadınlar ya da dar kesim, vücut hatlarını belli eden kıyafetler giyen erkekler artık sıradan bir manzara haline geldi. Bu durumun kökleri, sadece moda dünyasının dayattığı trendlere değil, aynı zamanda sosyolojik, psikolojik ve kültürel dönüşümlere dayanıyor.

20. yüzyılın ortalarından itibaren toplumsal cinsiyet rolleri büyük bir değişim geçirdi. Kadınlar, çalışma hayatında daha aktif rol alırken, erkekler de aile içinde daha duygusal ve hassas bir kimlik benimsemeye başladı. Bu dönüşüm, giyime de yansıdı. Kadınlar pantolon ve ceket gibi erkeklere özgü kabul edilen kıyafetleri giyerek güçlü, bağımsız bir duruş sergilemek isterken; erkekler de daha ince kumaşlar, dar kesimler veya pastel tonları tercih ederek modern ve duyarlı bir imaj yaratmayı benimsedi. Bu değişimin altında yatan en büyük etkenlerden biri, cinsiyetin artık toplumda yalnızca biyolojik bir gerçeklik olarak değil, aynı zamanda bir ifade biçimi olarak görülmesi. Bu durum, moda sektörünün "herkes için her şey" anlayışını benimseyerek cinsiyet sınırlarını ortadan kaldıran tasarımlar üretmesine yol açtı. Moda tercihleri, bireyin kimlik arayışında önemli bir araçtır. Erkek ya da kadın fark etmeksizin, insanlar toplumda kabul görmek, farklılaşmak ya da kendilerini ifade etmek için kıyafetlerine başvururlar. Kadınların erkek reyonlarından alışveriş yapması, güç ve konfor arayışının bir ifadesi olabilir. Erkeklerin daha dar ve feminen kesimleri tercih etmesi ise kendini ifade etme özgürlüğü ve bireysel estetik kaygılarla açıklanabilir.

Ancak bu değişimin bir başka boyutu da bireyin psikolojik baskılar altında kendine yabancılaşmasıdır. Özellikle sosyal medyanın dayattığı "kusursuz beden" algısı, hem kadınları hem de erkekleri kendi doğallıklarından uzaklaştırıyor. Kadınlar, feminen hatlarını gizleyerek daha "erkeksi" bir görünüm sergilerken; erkekler, vücut hatlarını ortaya çıkararak fiziksel cazibelerini ön plana çıkarmaya çalışıyor. Bu, moda üzerinden yapılan bir kimlik mücadelesine dönüşüyor.

Bu değişim modernleşme olarak değerlendirilebilir mi? Yoksa bir yabancılaşma mı yaşıyoruz? Bir yandan moda, bireylere özgürlük ve çeşitlilik sunarken, diğer yandan kimliklerin içini boşaltıp herkesin benzer görünmesine neden oluyor. Kadın ve erkek arasındaki farklılıkların silinmesi, toplumsal bir eşitlik hedefi mi, yoksa kimlik krizinin bir yansıması mı? Burada asıl sorgulanması gereken, bireyin özgünlüğünü kaybetmeden bu değişimin bir parçası olup olamayacağıdır. Toplum olarak moda dayatmalarını sorgulamalı, kimliğimizi sadece kıyafetlerle değil, değerlerimizle ve karakterimizle ifade etmenin yollarını bulmalıyız. Kadınların ve erkeklerin giyim tercihlerindeki bu değişim, sadece moda dünyasının değil, toplumsal değerlerin ve algıların da bir göstergesi. Ancak unutulmaması gereken, bir toplumun gücünün farklılıklarıyla dengelendiğidir. Toplumların kadın erkek olarak görünümleri farklılık arz edebilir ve toplumdan topluma değişebilir. Bu değişimlerin bireyler üzerinde hangi etkileri bıraktığını anlamak ve sosyal mühendisliğin kıyafet üzerinden toplumları nasıl şekillendirdiğini fark edip bu konuda daha bilinçli bir toplum olmak esas amaç olmalıdır.


Yazarın diğer yazıları