Beklenen ve yetmeyen karar
Her hatırlayışımda, her anlatışımda ve her yazışımda beni titreten bir anıdır bu.
Hocalı katliamının yıldönümünde yayın konuğu olarak ekrana çıkarttığım kişiye "Neden uluslararası yargıya gidip bunu ispatlamaya çalışmadınız?" diye sormuştum. Aldığım cevap o gün de bugün de ürpertir beni. "Zaten bütün dünyanın gözleri önünde olan, televizyon ve gazeteler aracılığı ile şahitlik edilen bir katliamı ispat mecburiyeti olduğunu hiç düşünmemiştik"
İsrail'in son büyük saldırısının dördüncü ayındayız, soykırım ise on yıllardır devam ediyor. Terör devleti İsrail, soykırım suçunda yargılanacak. Lahey öyle dedi. Ama ateşkes ilan edilmeli demedi. Saldırılar durmalı demedi.
"İhtiyatî tedbir" dedi.
"Delilleri yok etmemeli" dedi.
Adım mıdır; adımdır. Ama bu cümleler yine inisiyatifi katil eline bırakan iyi niyet cümleleri gibi geliyor bana.
Lahey'e dava başvurusunda bulunan Güney Afrika sözcüsü karar sonrası yaptığı açıklamada ateşkes yönündeki beklentilerini de ifade etti. Soykırım mağduru bir ülke olarak iş işten (daha fazla) geçmeden yapılacakların peşindeler. Çok da kararlılar. Onların tutumu, ve girişimleri sayesinde ortaya çıkan kararın yaptırım olmaksızın neye yarayacağı belli değil. Evet, Batılı devletlerin ibresi önce kendi vatandaşlarının tepkisi üzerine bir parça değişti ve İsrail'i değişmez kıble görmekten biraz olsun uzaklaştı. Belki bu kararı takiple diplomatik nezaket çerçevesinde bazı kınayıcı açıklamalar da yapacaklar İsrail'e karşı.
Ama bütün bu süreçleri beklerken, çıkan kararları konuşurken, yazarken, "endişeli bekleyiş" sürerken, İsrail'in saldırısı sonucu daha kaç sivil ölecek, bomba ve mermiden kurtulabilen kaç çocuğun elinde, kaç kere boş tencere görecek gözlerimiz...
Ve dillerin sustuğu o günde gözlerimizin şahitliği ne diyecek...
Kararın uyutulmaya bırakılmaması için elimizden, dilimizden, kalbimizden gelenin yapılması duasıyla...