ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


24 Kasım'a doğru...

Yaklaşık iki yıl evvel şu aralar sürpriz bir telefon almıştım. Ankara'dan RTÜK'ten. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmışım! Doğrusu ilk duyduğumda hoşuma giden ama daha çok şaşırdığım bir taltifti bu. Yaptığım iş düşünülürse zaten olması gereken şartı haiz bulunmamdan ötürü bu takdir utandırmıştı biraz. Şaşkınlıkla teşekkür ettiğimi hatırlıyorum haberi veren RTÜK Başkan Yardımcısı Dr. İbrahim Uslu'ya. Yakında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenecek bir tören olacağını söyledi. Ödül de bu törenle verilecekti, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından.

Pandemi şartları gevşemiş olsa da bazı kuralları devam ediyordu. Bu tip törenlerde ödül sahiplerine tanınan teşekkür konuşması hakkı bulunmayacaktı. Mümkün olan en kısa ve mesafeli duruşla platforma çıkıp, aynı hızla inmemiz gerekiyordu. İlk şaşkınlık geçtikten sonra beni bir dert aldı. Şimdi üzerimde o kadar emeği bulunan insanlara, bilhassa öğretmenlerime bir teşekkür edemeden, nasıl inecektim o merdivenlerden. Duramadım, duya duya yazdım. Tören gerçek, konuşmam hayali idi. Kimseler görmese de kimseler duymasa da, mikrofondan, öğretmenlerime, hocalarıma seslendim. Teşekkür de edemem, ancak helallik dileyebilirim. İşte o günlerden, bugün Öğretmenler Günü'ne satırlarda diyebildiklerim, satır aralarında diyemediklerim...

İşinizi iyi yaptığınız için ödüllendirilmek elbette çok hoş. "Fark ve takdir ediliyorum demek?" hissinin tadını veriyor. Ödüle lâyık gören kurumlara (başta RTÜK olmak üzere, TDK, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı) ve seçici kurula müteşekkirim. Ayrıca devletin zirvesinden, Cumhurbaşkanımızın elinden, böyle bir hassasiyetle ödülün sunulması çok değerli. İçinde Türkçenin, Yûnus Emre'nin adının geçtiği bir başlıkta tarifi zor bir güzelliği yaşattılar ve tabii aynı zamanda dilimize hissettiğim sorumluluğu da katladılar.

Ve geçen ay onuncu yılımı doldurduğum, işimi yapma imkânı ve dost sıcaklığı yaşatan 24TV. Her istediğimi yapmaya imkân bulamadım, ama yaptıklarımı severek yaptım. Devam ediyorum. Yöneticilerim ve ekip arkadaşlarım. Döktüğümüz ter de, gördüğümüz takdir de ortak.

Ama bu ödül gecesinden ziyade, haber verildiği andan itibaren aklıma gelen kimselere; ışıklarıma, yıldızlarıma, deniz fenerlerime duyduğum sevgi ve borçlulukla başım döndü.

Mesleki mecburiyetle, başka bir zorunlulukla değil, severek dilimi konuşan, yaşayan ve öğreten ailem var başta. Sonra öğretmenlerim. Gerçekten karşılığı verilemeyecek bir hizmet onlarınki. Anne-babadan sonra ödenmesi imkânsız hak sahipleri.

Bir de nasıl bir hayır dua aldımsa, yolda elimi tutanlar...

Şu memlekete türlü güzel rengini ve sesini verenler.

Doğrusu ileri yaşlarımda daha çok açıldı şansım, bahtım. Konuşanları değil, yapanları; söyleyenleri değil, olanları tanıdım. Öğrettiler, hatırlattılar, paylaştılar. Üstelik devam ediyorlar.

"Dil, din kadar önemlidir." cümlesiyle beni sarsarak düşündüren Hüseyin Kutlu;

Temiz Türkçemizi şefkat şivesiyle yumuşacık kullanan Belkıs İbrahimhakkıoğlu;

"Mısralarla Konuşsak" diyerek usûl gösteren Ayla Ağabegüm;

"Medeniyet tasavvuru" fikrinin tohumunu aklıma ve ruhuma düşüren, dilimin şiirini ve müziğini Yahya Kemâl ile duyuran Sadettin Ökten;

Okuma ve yazmayı ince işçilikle, titizlikle, zevkle, icra eden, yaşayan Halil Berktay...

Allah onların ömrünü uzun ve bereketli, benim bahtımı da açık etsin.

Kırk yılın, şuurum ve gönlümdeki ödül listesi esasen böyledir.


Yazarın diğer yazıları