İlk insanlı uzay uçuşu
1961 yılının 12 Nisan sabahı, dünya bir daha eskisi gibi olmadı. İnsanlık, ilk kez yeryüzünün sınırlarını aşıp uzaya bir adım attı. O adımı atan kişi ise, mütevazı bir köylü ailesinin oğlu olan Yuri Alekseyeviç Gagarin'di. Belki o sabah onun annesi bile tam olarak ne olduğunu anlamamıştı ama oğlunun adının artık dünya tarihine kazındığını sezmişti, kim bilir.
Gagarin'in "Vostok 1" adlı kapsülle gerçekleştirdiği bu uçuş, sadece bir saat kırk sekiz dakika sürdü. Ama o süre zarfında dünya, dönmeye devam ederken insan aklı da sınır tanımamayı öğrendi. Bir Sovyet kozmonotu olan Gagarin, bu görevle sadece uzaya çıkan ilk insan olmadı; aynı zamanda bir dönemin politik, bilimsel ve hatta hayal gücüyle yoğrulmuş sembolü haline geldi.
O uçuşta Gagarin'in dünyaya bakarken söylediği şu söz, tarihe kazındı: "Burada, uzaydan bakınca sınır falan yok." Sadece birkaç kelimeyle ne büyük bir ders veriyordu insanoğluna. Savaşlarla, siyasetle, kibirle çizdiğimiz tüm sınırların, gökyüzünün o sonsuz maviliği karşısında ne kadar da anlamsız kaldığını söylüyordu aslında.
Elbette bu uçuş, yalnızca bir adamın değil; binlerce bilim insanının, mühendisin ve hayalperestin emeğiyle mümkün olmuştu. Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş'ın kızıştığı yıllarda, bu başarıyla Amerika'ya karşı büyük bir prestij kazanmıştı. Fakat mesele sadece politik değildi. Gagarin'in yüzündeki o çocuk gülümsemesi, aslında hepimizin yüreğinde kıpırdayan o ortak hayalin, uzaya çıkma hayalinin, bir tezahürüydü.
Gagarin, dünyaya döndüğünde bir kahraman olarak karşılandı. Ama onun asıl mirası, üniformalardan, törenlerden ya da madalyalardan çok daha derindi. O, insanlığın gökyüzüne uzanan ilk parmağıydı. Ve o parmak, yıldızlara dokunmak için yola çıkmıştı.
Bugün, uzay turizmini konuşuyoruz; Mars'a koloni kurma hayalleri kuruyoruz. Fakat her şeyin başlangıcında, bir roketin içinde, yüreği küt küt atan ama gözünü kırpmadan göğe yükselen genç bir adam vardı: Yuri Gagarin. Ve biz hâlâ onun bıraktığı izleri takip ediyoruz.