ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


28 ŞUBAT VE SESLERİ

Henüz 10'lu yaşlarımdaydım, yaşım küçük olsa da ileride neler yaşayacağımı düşündüğümde içimi huzursuz bir his kaplıyordu. Kültürel değerler, yaşam tarzı, gelenekler ve inançlar... Tüm bunlar vardı, tabii ki. Hislerin zemini oluşturan şey mayadır. insanın mayası neyse hamuru da o olur, bu er ya da geçte belli olur. O zaman, bebeklerimle yeni oynamayı bıraktığım, doğruyu yanlışı tam idrak edemediğim bir süreçti.

Canım babam, kendisini bir dava uğruna adamıştı; milleti için, vatanı için, eşi, kızları, kardeşleri ve diğer tüm kadınlar için bir dava uğruna savaşıyordu. Büyük davalar için büyük yürekler lazımdı... Babamda fazlasıyla vardı bu yürek, çünkü o vatanına sevdalı biriydi. İnandığı davalar uğruna, elbette savaşacaktı.

Yıllarca başörtüsü için mücadele eden babamdan öğrenmiştim, baş ne demekti, örtü ne demekti ve uğruna nasıl mücadele edilmesi gerektiğini. Yolu rahmetli Aykut Edibali ile uzun ve meşakkatliydi. Biz babamı çok göremezdik belki ama bize davasının gerçekliğini öyle bir aksettirmişti ki, bunu nasıl yaptı, ne ara yaptı, hala anlamıyorum. Elimdeki bebekle büyümeye çalışırken, bir gün bu davaya yoldaş olacağımı nereden bilebilirdim?

Bir Kız Çocuğuydum Büyüdüm , Davamda Büyüdü

Lise bitmiş, üniversite sınavı günü gelip çatmıştı. Açık öğretim sınavlarına girecektim, elimde kalemim, silgim, gelecek planlarım, hayallerim, beynimde doğrularım, yanlışlarım... Zeytinburnu'nda bir okulda sıraya girdim, bekliyorum. Önümde birkaç kişi var, içlerinde birisi başörtülü. Biraz önce sorunsuz içeri giren bir çok kız ve erkek... O ana kadar aklımda sadece sınav vardı, ama içim huzursuzlanmaya başlamıştı. Bir an düşüncelerimden sıyrılıp kafamı kaldırdım... İçimdeki huzursuzluğun üzerine kafama balyozla vurmuşçasına bir ses...

"Ben sınava giricem, başımı açmam..."

Bu ses hala kulağımda. O an kendimi tutamayıp, tüm olayın içerisine dahil oldum. Yapılan haksızlık, benim gelecek hayallerimden daha önemliydi. O an dava büyüktü. Simsiyah saçlarımla, içleri kararmış beyinleri susmuş, üzerinde benim vatanıma ait forması olan, üstelik aralarında kadın olan polisle kavga ediyorduk. Hayalleri olan, derdi okumak olan birine yapılan zulüm... Buna nasıl susulabilir ki? Zorla başörtüsünü çekip alan bir eli gördüğümü hatırlıyorum ve içime öküz gibi oturan o yumruğu...

Kızın öfkesi, üzüntüsü ile benim hayatı anlamaya çalışmak için gittiğim okulun önünde yerle bir olmuştu. Hayat mı? Gelecek mi? Biz ve onlar... Kelimeleri neden var ki? Adalet, eşitlik, insan olmak... İşte o gün babamın davasının bendeki ayak sesleriydi. Bir dava uğruna nasıl savaşılır?! Benim davam neydi?

28 Şubat, Herkesin Davası Olmalıydı

28 Şubat, herkesin davası olmalıydı. O süreçte yaşananlar belki ben bizzat yaşamadım ama en derinden biliyordum. İçimde koca bir yumrukla, insan olma bilinciyle yaşadım. Hiç kimse ama hiç kimse, ötekileştirip var olma çabasını başörtüsü yüzünden kaybedemezdi. Başörtüsünü sebep olarak gösterip hayalleri yok edilemezdi.

Subay olan akrabamızın oğlunun ordu evinde yapılan düğününe 50 yaşındaki halası başörtüsü yüzünden kapıdan geri gönderilemezdi. Özgürlüğü "bez parçası" diyerek anlatırken, o bez parçasının özgürlüğünden nasıl da korktular...

Dava büyüktü, dava bizimdi. Ben mağdurlar kelimesinden nefret ediyorum. Zulmü yapanların vicdansızlıkları asla ama asla mağduriyet olarak ifade edilemezdi ve edilmemeli. Özgür olmak zihinde başlar. O gün, zehirli zihinleri ile darbe yapanlara, bugün başörtüsünü kendisine dava edinmiş tüm insanlar ders vermiş durumda.

Dava Bizim...

Sözde Özgürlüğün kelepçesine bağlı kalmış tüm ruhlar için bir gün gerçek bir özgürlük diliyorum. Canım babam, bana dava insanı olmayı öğrettiğin için sana sonsuz teşekkürler. Hayatım boyunca inandığım ne varsa, peşinden gideceğime hiç şüphen olmasın.

Bu arada, o gün o sınava girmedim, giremedim, eğer merak edeniniz olursa. Bugün bulunduğum yerden, ait olduğum kalpten ve zihinden, inançlarıyla hayatına devam eden insanlar öyle güzeliz ki, tıpkı kardelen gibi, gelincik gibi, kır papatyaları gibi.

"Bir eleştirim de elbette olacak; o gün davası olanların bugün davalarını unutmuş olmaları bazen üzüyor. Bulunduğumuz yerden, hiçbirimizi 'öteki' olarak eleştiremeyiz, eleştirmemeliyiz. 'Sen' ve 'ben' değil, 'biz' olmalı cümlelerin başı. O gün yaşananlar unutulmamalı elbette, ancak bugün savaştığımız değerler için önce bizim doğru yaşamamız gerekiyor. Başörtüsü, sadece bir örtü değil, unutmayalım ki bu, inancımızın ve özgürlüğümüzün davasıdır.

Dün başörtüsü için mücadele edenlerin, bugün başörtüsüne karşı tutumlarının değişmesi ise üzücü. Bunu bir nevi özeleştiri olarak kabul ediyorum."


Yazarın diğer yazıları