Hoşgörünün Kat(i)li
Ey Kudüs, Allah'ın seçtiği toprak ve onun kullarının vatanı, senin duvarlarından dünya, dünya oldu. Ey Kudüs, sana doğru inen çiy bütün hastalıkları iyi ediyor, çünkü geldiği yer Cennet'in bahçeleri. Hadis-i Şerif, Hazreti Muhammed (SAV)
1948 yılının Mayıs akşamı, gaydaların ve postalların sesi eski ve dolambaçlı yollara son kez yayıldı. Bu ses Kudüs'ün Eski Şehri'ni işgal edip 30 yıldır elinde tutan İngiliz askerlerinin gidişinin sesiydi. Bu gidiş bir taraftan da yüzyıllardır zaman zaman içsel çekişmeler olsa da yine de huzur içinde bir arada yaşamayı başaran farklı cemaatlerden birinin nicedir içten içe sakladığı emellerini gerçekleştirmesi için işaret fişeğinin ateşiydi.
Yahudi militanlar gidişi önceden haber almış sözde kendi mahallelerini koruma adına ama esasında hem İngilizlerden boşalan mevzileri ele geçirmek hem de sözde kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri topraklara sahip olabilmek için hazır bekliyorlardı. Bu uğurda bir gün önce yolda selamlaştığı komşularının malını, toprağını yağmalamaktan ve katletmekten çekinmeyeceklerdi. Son İngiliz taburu da köşeyi döndükten sonra silahlar ateşlendi ve o gün başlayan işgal maalesef durmaksızın şimdiye kadar devam etti.
Yahudi militanların o gün yaktığı ateş gün be gün uluslararası yardakçılarının da katkısı ile dahada büyüdü. Yaktıkları sadece Kudüs olmadı yıllarca en eski Hristiyan kiliselerinden Kamame'nin temizlik ve bakımını yapıp anahtarını elinde tutan Müslüman bir ailenin inanılmaz hoşgörüsünü de ateşe verdiler. Yafa'da yan yana portakal kokulu bahçelerin Hristiyan, Müslüman ve Yahudi üç arazi sahibinin komşuluk hukukunu da yaktılar o ateşte. Sokakta birlikte oynayan birbirlerinin evlerine misafir olan Gazzeli Yahudi, Hristiyan ve Müslüman çocukların masumiyetini de kurban ettiler gözlerini kırpmadan.
Onları ne Hz Muhammed'in (SAV) göğe yükseldiği Mescid-i Aksa'nın kutsallığı, ne Hz.İsa'nın (AS) Romalı barbarların elinde can verdiği çarmıhının kalıntıları, ne de ağlama duvarının önünde yüzyıllardır okunan Torah'ın ayetleri durduramadı . Aksine daha da barbarlaştılar. Mazlumlar zalim oldu tüm dünyaya yayılan ve bir sempati bekleyen Yahudi topluluğu empatiden yoksun birer canavara dönüştüler.
Geçtiğimiz günlerde ekranlardan Refah'ta başı kopan bebeklerin, sedyede öldürülen kadınların, tekerlekli sandalyesinde katledilen yaşlıların görüntülerini gördük ve görmeye devam ediyoruz. Üç dine ev sahipliği yapan nezaketin, hoşgörünün, insanlığın merkezi, mazlumiyetin diğer adı Filistin...
Bu güzel portakallar ülkesi nasılda katil psikopat ve barbar bir topluluğun istilasına maruz kaldı? Nasıl bu hoşgörünün merkezi nezaketin timsali topraklar bir anda en büyük acıların ülkesi haline geldi? Bu görüntüleri izlerken bunlar geçiverdi belki çoğumuzun aklından.
İnsanlık artık ayağa kalkmalı bu zalimliğe, bu kıyıma, bu felakete artık dur demeli. Aksi takdirde bu canavar etrafındaki bütün coğrafyaları sırasıyla yutmaya çalışacak. Zira İsrail'in sözde vadedilen toprakları Mısır'dan başlayıp Ürdün'e, Suriye'ye, Lübnan'a, İran'a ve hatta Türkiye'ye kadar uzanmakta. Ve bu kıyımdan anlaşılan bu eskinin mazlumu yeninin zalimi gün geçtikçe zulmünü artıracak.
Vakit devletler, sivil toplum kuruluşları, cemaatler ve dünya insanlığının harekete geçme vaktidir. Yoksa geç yağan barış yağmurları korkarım ki huzurun topraklarına can vermeyecektir.