ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Erkeğin vurduğu yerde gül bitmez!

Kızın dövmeyen dizini döver, oğlan doğuran övünsün kız doğuran dövünsün, erkek vefakar kadın cefakar daha bunlar ne ki; birde şunlar var saçı uzun aklı kısa, karı gibi konuşma, eksik etek ve daha niceleri...

Bu sözlerle büyütülen erkekler tarafından var oluş mücadelesi verenleriz biz. Kadınız...Öyle çok bir beklentimizde yok sadece saygı görmek istiyoruz, insan olduğumuz gerçeğinin kabulunu istiyoruz.

Türkiye'de kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, toplumun kanayan yarası haline gelmiştir. Fatih'te 19 yaşındaki iki genç kızın vahşice öldürülüp surlardan atılması, Beyoğlu'nda bir kadının tacize uğraması, her gün kadınların karşı karşıya kaldığı dehşeti gözler önüne seriyor. Bunlar yetmezmiş gibi birde veriler var sırf canı istedi diye öldürülen kadınlar. Cinneti geçiren erkek, kıskandım öldürdüm namus davası diyen erkek, işyerinde üstleri tarafından ezilip büzülüp o bakıyı evinde şiddete döndüren yine erkek. Çok mu zor gerçekten erkek yerine "Adam" olmayı becerebilmek?

Biz kadınlar, sokakta yürürken, evimizde otururken, iş yerinde çalışırken kendimizi güvende hissetmek istiyoruz. Fakat son yıllarda artan cinayetler ve şiddet vakaları, bu en temel hakkımızın elimizden alınmasına neden oluyor. Kadınlar olarak, yaşam hakkımız tehdit altında. Peki, bu sorun nasıl çözülebilir? Suçlular neden bu kadar rahat? Ve toplumsal olarak bu sorunun çözümü için ne yapmalıyız? Verileri araştırdıkça BM'nin yaptığı araştırma sonucuna ulaştım. Tablo karanlık hem de çok karanlık. Sorun sadece bizim değil. Dünyada her 11 dakikada bir kadın tanıdığı biri tarafından öldürülüyor. Cümle bu kadar.

Kadına yönelik şiddetin birçok nedeni bulunmaktadır. Ataerkil toplumsal yapılar, kadınları toplumda ikincil konuma itmekte, bu da şiddetin normalleştirilmesine yol açmaktadır. Kadının toplumdaki rolü, maalesef hala çoğu kesimde "ikincil" görülmekte; şiddet ise bu algının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadının "zayıf" olarak görülmesi, saldırganların kadına şiddet uygulamalarını meşrulaştırdıkları bir zemini oluşturmaktadır. Şiddet eğilimi olan bireylerin genellikle ruh sağlığı problemleri olduğu görülmektedir. Ancak bu, suçluların mazur görülmesi anlamına gelmez. Aksine, bu tür bireylerin erken tespiti ve rehabilitasyonu için daha kapsamlı psikolojik destek mekanizmaları geliştirilmelidir. Şiddete eğilimli bireyler sadece cezalandırılmakla kalmamalı, aynı zamanda bu eğilimlerin kaynağı üzerine gidilerek sorunun kökten çözülmesi sağlanmalıdır.

Kadın cinayetlerinin önlenmesi, sadece cezai yaptırımlarla çözülemez. Toplumsal farkındalığın artırılması, eğitim ve yasal düzenlemelerle desteklenmelidir. Türkiye'de 6284 sayılı kanun yeteri kadar uygulanmıyor ayrıca kadınları korumaya yönelik önemli yasaların yeniden düzenlenmesi ve uygulanması gerekmektedir. İnce düşünülüp sık dokunması gereken yasal düzenlemelerin tam anlamıyla uygulanması, kadına yönelik şiddetle mücadelede büyük bir adım olacaktır.

Ayrıca, şiddete eğilimli bireylerin tespiti ve rehabilitasyonu için kapsamlı psikolojik destek programları oluşturulmalıdır. Şiddet uygulayan erkeklerin terapi alması, şiddet döngüsünün kırılması için önemlidir. Medyada kadına yönelik şiddeti özendiren veya normalleştiren içeriklere karşı daha katı denetimler getirilmelidir. Toplumsal farkındalığın artırılması için ise okullarda, iş yerlerinde ve medya aracılığıyla cinsiyet eşitliği konusunda eğitimler verilmelidir. Unutmayın şiddet cinnetin ilk adımıdır.

Kadına yönelik şiddet sadece Türkiye'nin sorunu değil demiştim. Ancak, bazı ülkelerde alınan önlemler ve uygulanan cezai yaptırımlar bu sorunun azalmasına katkı sağlamıştır. Örneğin, İspanya'da 2004 yılında yürürlüğe giren Kadına Yönelik Şiddete Karşı Kapsamlı Koruma Yasası, mağdurlara hızlı ve etkin koruma sağlarken, saldırganlara yönelik ağır cezalar içermektedir. Ayrıca, şiddet uygulayan bireylerin rehabilitasyonu için özel programlar devreye sokulmuştur. İsveç gibi ülkelerde ise, kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ön planda tutulmaktadır. Kadına karşı işlenen suçlar, sadece bireysel bir suç olarak değil, toplumsal bir sorun olarak ele alınmakta ve bu yönde kapsamlı eğitim programları uygulanmaktadır. Ayrıca, İsveç yasaları cinsel taciz ve şiddet suçlarına karşı çok sert cezalar öngörmektedir.

Kadın cinayetlerinin ve taciz vakalarının önlenmesi için devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu noktada kadınlar olarak sesimizi daha güçlü duyurmalıyız. Kadına yönelik şiddeti önlemek için etkin mekanizmalar kurulmalı, yasal düzenlemeler daha sert hale getirilmeli ve uygulanmalıdır. Medyada şiddet unsuru içeren yayınlar engellenmeli, toplumsal farkındalığı artırıcı kampanyalar düzenlenmelidir.

Ayrıca, devletin kadınları koruma konusunda daha hızlı ve etkin adımlar atması gerekmektedir. Koruma kararlarının zamanında uygulanması, kadınların şikayetlerinin dikkate alınması ve güvenlik birimlerinin bu konuda daha hassas olması elzemdir. Kadınlar olarak, yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da güvende hissetmemiz, toplumda eşit ve saygın bir yer edinmemiz gerekmektedir.

Kadınlar olarak, ne eşlerimizden, ne erkek arkadaşlarımızdan, ne akrabalarımızdan, ne de tanımadığımız birinden zarar görmek istemiyoruz. Yaşam hakkımız en temel hakkımızdır ve bu hakkımızın ihlali, sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir felakettir. Sesimizi duyurmak, sadece biz kadınlar için değil, tüm toplum için bir zorunluluktur. Yazımı Veda hutbesinde Peygamber efendimiz Hz.Muhammet (S.A.V)'in ümmetlerine anlamlı sözü ile bitirmek isterim "Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Kadınlar, size Allah'ın emanetidir."


Yazarın diğer yazıları