Kanadı kırık kuş...
Sezai Karakoç'un vefat yıldönümünde, Türk edebiyatının ve düşünce dünyamızın sessiz, ama etkili kahramanını bir kez daha yad ederken kalplerimizde derin bir hüzünle, ama onun fikirlerine olan derin bir bağlılıkla anıyoruz. Karakoç, sözüyle ve fikriyle Anadolu'nun sesini yeniden yankılandıran nadide bir isimdi. Onun eserlerinde, her bir satırında; Anadolu'nun derin acılarını, aşkını, inancını, toprağına duyduğu sevdayı bulmak mümkündür. Karakoç'un edebiyatı, milliyetçi ve muhafazakar bir ruhla yoğrulmuş, adeta bu milletin kalbinin tercümanı olmuştur.
Türk edebiyatının ve düşünce dünyasının en önemli isimlerinden biri olarak, milletimizin ruh dünyasında derin izler bırakmış bir mütefekkir ve şairdir. Diyarbakır'da doğup çocuk yaşta babasını kaybetmesi, hayatını sade bir yaşam içinde sürdürmesi, onun derin duygularla ve samimiyetle milletimize hizmet etmek gibi bir gayeyi kalbine nakşetmesine sebep olmuştur. Karakoç'un toplumu aydınlatma çabasındaki tek silahı ise şiirleriydi.En değerli kılan şey ise Batı'nın kültürel etkilerine karşı durarak Anadolu'nun kadim değerlerini savunmasıydı.
Özellikle "Diriliş" fikri, onun milletimizi yeniden uyandırmaya, milli ve manevi değerlere sahip çıkmaya çağıran bir ideal haline gelmiştir. Bu fikri en iyi yansıtan eserlerinden biri olan Mona Roza, Karakoç'un duygusal derinliğini ve yalnız bir şairin içinde yaşadığı aşkın hüznünü gözler önüne serer. "Mona Roza", Sezai Karakoç'un sadece aşkı değil, tüm insanlığı kucaklayan bir hisle yazılmıştır.
Mona Roza, siyah güller, ak güller,
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah, Mona Roza, siyah güller, ak güller...
Belki de onun en çok akılda kalan eseri olan Mona Roza, sadece bir aşkın değil, aynı zamanda bu toprakların özlemini, hasretini ve hüznünü anlatan bir ağıttır.
Karakoç düşüncelerinde ve şiirlerinde milli ruha, manevi değerlere olan sadakatine ve genç nesillerin duygularını yeniden diriltme arzusuna her zaman önem vermiştir. Sezai Karakoç'u yalnızca bir şair olarak değil, aynı zamanda modern Türkiye'nin içsel kimliğini yeniden diriltmeye yönelik bir mihenk taşı olarak görmek mümkündür. Sezai Karakoç'un Türkiye için taşıdığı anlam, sadece bir şairin ötesinde; milletin uyanışı, gençlerin milli şuurla yetişmesi ve ülkenin manevi değerlerinin savunulmasıdır.
Bu vefat yıldönümünde Karakoç'u bir kez daha rahmetle anarken, onun ideallerini, Türk milleti için duyduğu sarsılmaz sevgi ve inancı yaşatmaya devam edeceğimize dair derin bir sorumluluk hissediyorum.
Bir sorumluluk daha var üzerimde, edebiyatın özünden kopup popülerliğin peşine düşen şairimsi arkadaşlar, anlamdan uzak satırlarla göz boyamak kolaydır; fakat edebiyat kalbe dokunmayı, tarihe iz bırakmayı gerektirir tıpkı Karakoç gibi.
Kelime oyunlarıyla şiir yazdığını sananlar! Şair olmak, birkaç afili sözcüğü yan yana getirmekten ibaret değildir; ruhunu, düşüncelerini ve derinliğini satırlara dökmeyi bilmeyen, yüreklere dokunmayı beceremeyen kalem, kuru bir kağıttan ibarettir.
Unutmayın ki şiir, yalnızca sözlerin değil, ruhun ve tarihin diliyle yazılır. İyi bir şair, okura içinden geçenleri değil, milletin özünden geleni anlatır. Eğer mısralarında bir davayı, bir inancı ya da millete dair bir hissi yaşatamıyorsan, o kalem sadece kendin için oynayan bir oyuncak değil de nedir?