ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Okul zili kimin için çalıyor?

Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte birçok ebeveynin içten içe derin bir nefes aldığını, hatta sevinçle dolduğunu gözlemlemek mümkün. Sosyal medya da, günlük yaşamımda hatta televizyon reklamlarında bile velilerin içi neşeyle dolup taşıyor. Niye? Çocuklardan bunalan veliler 3 ay boyunca daralıp bunaldıkları çocuklarını okula yolluyor diye. Okulların açılması, çocukların tekrar düzenli bir şekilde bir kuruma teslim edilmesi anlamına geliyor. Ancak bu sevincin arka planında yatan sebepleri sorgulamak, hem ebeveynler hem de toplum için önemli. Çocukları okula göndererek ebeveynler sorumluluklarından kurtulmuş oluyor mu? Bu durumun çocuklar üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkilerini hatta öğretmenlerin durumunu ele almak gerektiğini düşünüyorum.

Günümüzde, ebeveynler arasında çocuk yetiştirme sorumluluğunu paylaşma ve yönetme konusunda bir dengesizlik göze çarpmakta. İş hayatının getirdiği yoğun tempo, ebeveynlerin çocuklarıyla geçirebilecekleri zamanı kısıtlıyor. Ancak bu durum, sorumluluktan kaçış için bir bahane olarak kullanılmamalı. Ebeveynler, çocuklarının gelişiminde en önemli rolü oynadıklarını unutmamalıdırlar. Çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi, büyük ölçüde aile ortamında şekillenir. Birçok ebeveyn, çocuklarının eğitimini tamamen okullara devrederek kendi üzerlerindeki yükü hafifletmeye çalışır. Ancak eğitim sadece okulda verilmez; çocuklar evde de eğitilir. Ailelerin bu gerçeği göz ardı etmeleri, çocuklarının hayatında ciddi boşluklar yaratabilir. Öğretmenler, bir çocuğun hayatındaki en önemli rehberlerden biri olabilirler, fakat anne babanın yerini asla dolduramazlar.

Çocuklar, ebeveynlerinin davranışlarını ve tutumlarını çok iyi algılarlar. Ebeveynlerinin çocuklarıyla vakit geçirmekten kaçındığını ya da bunu bir yük olarak gördüğünü hissettiklerinde, çocukların kendilerine olan güvenleri zedelenebilir. Çocuklar, bu durumda kendilerini istenmeyen ya da değersiz hissedebilirler. Bu da ilerleyen yaşlarda özgüven eksikliği, sosyal anksiyete ve depresyon gibi çeşitli psikolojik sorunlara yol açabilir. Ayrıca, çocuklar ebeveynlerinin onlara ayırdığı zamanın kalitesini de değerlendirir. Sadece fiziksel olarak bir arada olmak yeterli değildir; önemli olan, ebeveynin çocuğuyla geçirdiği zamanın ne kadar anlamlı ve dolu dolu olduğudur. Ebeveynlerin ilgisizliği, çocuklarda bir aidiyet duygusunun gelişmesini engelleyebilir ve bu da gelecekte ilişki kurma becerilerini olumsuz yönde etkileyebilir.

Toplum, çocuk yetiştirme sorumluluğunu giderek daha fazla kurumsallaştırmakta ve bu da aile kavramında derin değişimlere yol açmaktadır. Ailelerin, çocuk yetiştirme sorumluluğunu okullara ve diğer eğitim kurumlarına devretme eğilimi, toplumsal bir norm haline gelmeye başladı. Bu durum, geleneksel aile yapısında büyük değişimlere yol açabilir. Çocukların ebeveynlerinden uzaklaşması, toplumsal bağların zayıflamasına ve bireyselleşmenin artmasına neden olabilir. Eğitim sisteminin çocuklar üzerindeki etkisi büyük olsa da, okulun çocukların tek eğitim merkezi olarak görülmesi, ailelerin sorumluluklarını ihmal etmelerine yol açabilir. Bu da gelecekte daha bireysel, toplumsal bağları zayıflamış bir nesil yetişmesine sebep olabilir. Okul, bir çocuğun hayatında önemli bir yere sahiptir; ancak bu, ebeveynlerin sorumluluklarını devredebilecekleri bir kurum olarak görülmemelidir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı duyduğu sevgi, ilgi ve sorumluluk, çocukların sağlıklı bir şekilde büyümeleri ve topluma faydalı bireyler olarak yetişmeleri için hayati öneme sahiptir. Okul, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda aile içinde verilen eğitimin bir tamamlayıcısıdır. Ebeveynlerin bu dengeyi kurarak, çocuklarının hayatındaki en önemli rehber olduklarını unutmamaları, hem birey hem de toplum olarak geleceğimizin şekillenmesinde kritik bir rol oynayacaktır.


Yazarın diğer yazıları