ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Nasıl olacak?

Daha önceki yazılarda da bahsetmiştik.

"Diplomasi savaşı tehdit için, savaş diplomasiyi zaman kazanmak için kullanır" derler.

Salı gecesi yaşanan tam da buydu

İsrail Gazze'deki emellerine ulaşmak için, Refah'a karadan girebilmek için diplomasinin dolambaçlı yollarını kullandı.

Ertesi gün bir baktık ki Gazze'nin dünyaya tamamen kapanmasına yol açmış.

Yakından takip etmeyenler için tabloyu şöyle özetleyelim.

İsrail, Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine kadar indi.

Bölgede 2,3 milyon kişi yaşıyor.

Bunların neredeyse bir buçuk milyonu en güneydeki Refah kentine sığınmak zorunda kaldı.

1 milyondan fazlası evlerini terk edip başka yerlerden gelenlerden oluşuyor.

Çünkü İsrail bir tek orasının güvenli olduğunu söylemişti.

Çaresizlik, insanları Refah'a sürükledi.

Fakat İsrail orayı da sık sık vuruyor.

Dahası Refah'a karadan girmekte ısrar ediyordu.

Haftalardır ABD dâhil tüm dünya bunu engellemeye çalışıyor.

Çünkü bu olursa çok büyük sivil katliamları ve bir insanlık faciası kapıda.

Hal böyleyken bir yandan da aylardır ateşkes ve esir takası için diplomatik çabalar var.

İsrail uzlaşmaz tutumuyla bu süreci uzattıkça uzattı.

Aradan geçen zamanda da Gazze Şeridi'ne saldırıları sürdürdü.

Refah için harekât planları onaylandı, hazırlıklar yapıldı.

Taraflar arasındaki kırmızı çizgiler o kadar keskin ve birbirinden uzaktı ki orta yolu bulmak için adeta sihirbazlık gerekliydi.

Diplomasi bir yandan da taviz verme sanatıdır.

Hamas gerekli esnekliği gösterdi.

Kalıcı ateşkes yolunda bir adım attı ve önerilen teklifi uzun pazarlıkların ardından kabul etti.

Umutlar tükenmek üzereyken yeniden yeşerdi.

Gazze'de sevinç gösterileri başladı.

İsrail'in de kabul etmesi umuluyordu ama öyle olmadı.

Savaş, diplomasiyi zaman kazanmak için kullandı.

İsrail anlaşmaya "evet" deseydi saldırıları hemen durdurması, hatta askerlerini Gazze'nin sınırlarına çekmesi gerekecekti.

İsrail "Hamas'ın yanıtını inceliyoruz" derken savaş kabinesini topladı.

Jet hızıyla Refah'a karadan saldırı planı onaylandı.

Aynı hızla kentin doğu mahallelerine bombardıman başladı.

O sırada İsrail, Hamas'ın kabul ettiği planını onaylamayı reddetti.

Sonra ne oldu dersiniz?

Sabah bir baktık ki İsrail, Refah Sınır Kapısı'nın Gazze tarafını ele geçirmiş.

Tanklar girmiş, göndere İsrail bayrağı çekilmiş.

Refah kapısı Gazze'nin soluk borusu.

İnsani yardımlar en etkili şekilde buradan giriyordu.

Gazzelilerin bölgeden ayrılmasını tek yolu da o kapıdan geçip Mısır'a gitmekti.

Bunların hepsi durdu.

Gazze Şeridi zaten uzun yıllardır adeta bir açık hava hapishanesiydi.

Şimdi tamamen öyle oldu.

Dünyayla bağlantısı kesildi.

İsrail'in uluslararası hukuk tarafından korunan sivil bir tesise böyle saldırması da cabası.

Gerçi son aylarda yerle bir ettikleri hastaneleri, yardım depolarını ve sivil altyapıyı düşününce bu konuda hayli cüretkâr olduklarını hatırlıyor insan...

İsrail askerleri 2005'ten beri ilk kez Selahaddin Koridoru'nda..

Peki bundan sonra ne olacak dersiniz?

İsrail'i kim durduracak?

Evet ateşkes müzakereleri sürecek ama sonuca nasıl ulaşılacak?

Umarım yanılırım ama bundan sonra İsrail'in sınır kapısından çekileceğini ya da Refah'ın içlerine daha fazla girme fikrinden vazgeçeceğini düşünmüyorum.

İsrail'in Gazze'deki katliamları 7 aydır sürüyor ama Filistin topraklarında işlediği insanlık suçları çok daha eski.

Netanyahu hükümeti Uluslararası Adalet Divanı'ndaki dava ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ndeki soruşturmaya rağmen bildiğini okumayı sürdürüyor.

Bir gün savaş suçlusu olarak hakkında tutuklama kararı çıkması endişelendiriyor ama onu durduramıyor.

Çünkü bu konuda da arkasına ABD'yi almış durumda.

Biden'ın UCM'den tutuklanma kararı çıkmaması için doğrudan girişimlerde bulunduğunu zaten biliyoruz.

Ama dün çıkan bir haber bu açıdan kelimenin tam anlamıyla dehşet vericiydi.

ABD'de bir grup Cumhuriyetçi senatör, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han'a ortak mektup göndermiş.

Başsavcıyı açık açık tehdit ediyorlar.

İnsanlık suçları işleyen Netanyahu hakkında yakalama kararı çıkarırsa, teröre destek vermiş olacağını iddia ediyorlar.

Terörden kasıt da işgale karşı mücadele veren Hamas hareketi.

İsrail'in Gazze ve Batı Şeria dâhil tüm Filistin topraklarında yıllar boyu yaptığı zulümse onlar için hiç olmamış gibi.

O da yetmemiş.

"İsrail'i hedef alırsanız, biz de sizi hedef alırız" tehdidi savurmuşlar.

Başsavcı Han ve ailesinin ABD'ye girişini yasaklayacaklarmış.

Aslında bunları öğrenmek insanı pek şaşırtmıyor.

Çünkü uluslararası hukuk, insan hakları ve ifade özgürlüğünü gösterip başka ülkelere parmak sallamayı pek seven ABD'nin, işine gelmeyince bunları nasıl çiğnediğini son zamanlarda somut örneklerle çokça görüyoruz.

Ama işin bir de şu boyutu var.

Aynı mahkeme Rusya Devlet Başkanı Putin için benzer bir karar aldığında ABD ne yapmıştı?

Hiçbir şey.

Kenara çekilip ellerini ovuşturmuştu.

Şimdiyse İsrail'i savunmak için tehditler savuruyor.

Tam da bu meseleyle ilgili çok doğru bulduğum bir yoruma denk geldim.

Onu da paylaşmak isterim.

Diyordu ki "İsrail ABD'yi bombalasa ancak bu kadar zarar verebilirdi. Yarın öbür gün Çin, Tayvan'ı işgal etse ABD geniş bir koalisyonu nasıl ikna edecek? Nasıl BM kurumlarını harekete geçirecek?"

Gerçekten...

"Nasıl olacak?"


Yazarın diğer yazıları