ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Afrika'daki Türkiye, Türkiye'deki Afrika

Muhakkak hatırlayanlar olacaktır.
Tarih 18 Ağustos 2011'di.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o zaman "Başbakan" sıfatıyla çok önemli, çok ses getiren bir adım atmıştı.
Ünlü sanatçılar, siyasetçiler ve yardım kuruluşlarını yanına aldı.
Aralarında Ajda Pekkan bile vardı.
Tüm dünyanın sırtını döndüğü, kendi kaderine, hatta yok olmaya terk ettiği Somali'ye gitti.
Şiddetin ve kıtlığın pençesinde kıvrandıkları sırada, onlara "Yalnız değilsiniz" dedi.
Türkiye'nin Afrika'ya ilgisi ve sempatisi aslında daha da eskilere dayanıyor.
Ama asıl o ziyarette Afrika anladı ki, beyaz adam sadece sömürmek için gelenlerden ibaret değil.
Yakın zamana kadar bazı bölgelerde Müslüman beyaz görünce bile şaşıran Afrikalılar, Türkiye'nin şefkat eliyle tanıştı.
İşte o zamanlarda, bugünlerin temelleri atılmıştı.

Birkaç gün Önce Antalya Diplomasi Forumu yapıldı.
Bir önceki yazıda özellikle Rusya Dışişleri Bakanı üzerinden bahsetmiştim.
Bu sefer oraya Afrika ülkelerinin ilgisine bir göz atalım.
Türkiye'nin "Afrika açılımı" Antalya Diplomasi Forumu'nda nasıl da kendini belli etmiş görelim.
Neredeyse bütün Afrika Antalya'daydı.
Cibuti, Esvatini, Gine Bissau, Orta Afrika Cumhuriyeti, Somali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Madagaskar.
Bunlar bizzat devlet başkanı seviyesinde foruma katılanlar.
Ayrıca Libya ve Burundi'den 2 başbakan ve diğer ülkelerden 25 dışişleri bakanı oradaydı.
Türkiye'de adını pek çok kişinin bilmediği ülkelerden bile devlet adamları geldi.

Bu neden önemli biliyor musunuz?
Afrika çok ciddi bir nüfuz mücadelesi sahası.
Ülkeler bu mücadeleyi kimi zaman ekonomik bağımlılıklar yaratarak, kimi zaman darbelerle ve cinayetlerle, kimi zaman savaşlarla yürütüyor.
Yani işin içinde çoğunlukla kan ve ölüm var.
ABD, İngiltere, Almanya, Fransa orada.
Çin, Rusya orada.
Körfez ülkeleri, hatta İran orada.
Ve daha şu anda hatırımıza gelmeyen başka ülkeler.
Bu ülkeler arasında kendi çıkarını muhatap aldığı ülkenin çıkarıyla eşit tutan belki de tek ülke Türkiye...

"Kazan-kazan" mantığıyla uzun yıllardır yürüttüğü Afrika açılımı, zamanla bu ülkeleri sömürülme hissinden uzakta Türkiye ile işbirliğine yöneltti.
Birlikte gelişiyor, birlikte kazanıyoruz.
İnsani yardım faaliyetleri önce ekonomik ilişkilere dönüştü.
Sonra da jeopolitik ve stratejik birlikteliklere.
Bu da bölgede Türkiye'nin artan nüfuzunu kendiliğinden getiriyor.
Bugün Cibuti'de bir "İstanbul Meydanı" varsa bu yüzden.
Somali'de orduyu ve polisi Mehmetçik eğitiyorsa, orada büyük bir askeri üssü varsa arkasında bu yaklaşım var.
Somali devleti karasularını Türkiye'ye güvenle emanet ediyorsa sebebi yine aynı.
Bu önemli karşılıklı kazanımları Somali özelinde de diğer Afrika ülkelerinde de saymakla bitiremeyiz.
Libya'yı da unutmamak lazım.

İşte tam da bu nedenle, Türkiye'nin kıymetinin farkında oldukları için Antalya Diplomasi Forumu'nda bu kadar çok Afrika ülkesi bir aradaydı.
Yine aynı sebeple, Yunanistan basını bile Türkiye'nin Afrika'daki önemli başarılarına, oyunu değiştirmesine dikkatle bakıyor.
Özellikle Fransa'nın son dönemdeki bölgesel başarısızlığından oluşan boşluğu Rusya ile Türkiye'nin doldurduğuna dikkati çekiyorlar.
"Haritaya baktığımızda Türk donanmasını Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Basra Körfezi'nde sağlam bir varlık kazanmaya başladığı net olarak görülüyor" diyorlar.
Ve bu eksik ama doğru bir tespit.
Eksik olan yanıysa, Türkiye'nin etki alanının sadece Fransa'nı başarısız olduğu alanlarla sınırlı olmadığı.

Zalime silah, mazluma un
Gazze Şeridi'nde son günlerin "modası" havadan insani yardım ulaştırmak.
Asalında bunu ilk olarak Ürdün, büyük bir özveriyle başlatmıştı.
Sonra ABD ve diğer bazı ülkeler de katıldı.
Koca koca uçakların onlarca paraşütle attığı yardımlar, ancak iki kamyonu dolduracak miktarda.
Elbette hiç yoktan iyidir ama bu iş özellikle ABD'nin kendi vicdanını rahatlatma şovuna dönüşmüş gibi.
Mazluma paraşütle denize attığı unları gönderirken, katliamcı İsrail'e uçaklar dolusu silah ve mühimmat sevkiyatı sürüyor.
Tüm bu utanç manzaralarının ortasında, Kahire'de de ateşkes ve esir takası görüşmeleri var.
İsrail'in lütfedip heyet göndermesi bekleniyor.
Anlaşmanın müzakere turları aslında haftalardır devam ediyor.
Ancak İsrail'den hala son "evet" gelmiş değil.
Umutlar Ramazan başlayana kadar bir uzlaşmaya varılmış olması yönündeydi.
Ama görünen o ki Gazzeliler Ramazan'ı İsrail bombaları altında, şehadetin gölgesinde karşılayacak.
Türkiye elbette bu çabaların içinde önemli bir yere sahip.
İnsanlık dramının bitmesi için, İsrail'in bu katliamların hesabını vermesi için çok çabalıyor.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın Ankara ziyareti de bu açıdan çok önemliydi.
Gazze'deki kriz çözülürken, Filistin yönetimi de büyük bir dönüşüm geçirecek.
Süreç onu gösteriyor.
Ve bu dönüşüm İsrail-Filistin meselesinin, bir Filistin devletinin kurulmasıyla kalıcı şekilde çözülmesine ulaştırılmak isteniyor.
Türkiye de bu süreçte konumuyla, tutumuyla kritik olacak.
Ankara'daki görüşme sürece nasıl etki edecek, zamanla göreceğiz.

Yazarın diğer yazıları