ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE

Necip Fazıl Saygı Ödülü sahibi Çelebi: Necip Fazıl ölürken bile vazife yaptı

Akşam Gazetesi - | Son Güncelleme Tarihi:
Necip Fazıl Saygı Ödülü sahibi Çelebi: Necip Fazıl ölürken bile vazife yaptı

Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün sahibi olan Hasan Çelebi, Necip Fazıl'ın ölürken bile vazife yaptığını söyleyerek bir hatırasını paylaştı. Çelebi'nin 'İlk kez anlatacağım' dediği Necip Fazıl ile ilgili hatırası insanın tüylerini diken diken etti.

Türkiye'nin yaşayan en büyük hüsn-i hat sanatçısı Hasan Çelebi'nin eserleri bugün dünyanın dört bir yanında koleksiyonlarda yer alıyor. Yazıları pek çok caminin kubbe, mihrap, cümle kapısı ve duvarlarını süslüyor. Halen talebe yetiştirmeye, icazet vermeye devam ediyor. Türkiye'nin UNESCO nezdindeki 'Yaşayan İnsan Hazineleri'nden...

Akşam Gazetesi Kültür Sanat Editörü Bedir Acar, Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün sahibi olan Hasan Çelebi ile Necip Fazıl'ın mücadelesi ve bıraktığı etkileri üzerine konuştu.

Daha birkaç gün evvel bir talebenize icazet verdiniz. Sizin icazet aldığınız günkü heyecanınız nasıldı?

İnanır mısınız ben hat sanatında icazet diye bir şeyin olduğunu bilmiyordum. Hat çalışmaya başladıktan 7-8 yıl sonra Necmettin (Okyay) Hoca 'Git de Hoca (Hamid Aytaç) sana icazet versin' dediğinde ben icazet diye bir şey verildiğini öğrenmiş oldum. Çok şükür bu sanatta bugüne kadar bir şeyler yapabildiysek ne mutlu. En azından talebe yetiştirmiş olduk. Beni ödüle layık görenlere teşekkür ederim.

Hocam günümüz Türkiye'sinde hat sanatının bulunduğu yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi elhamdülillah çok iyi hatlatılarımız var. Tıpkı Osmanlı devrindeki gibi bu sanatı iyi icra edebilen sanatçılar... Tabi o devrin kültürel algılaması ile bu devrin algısı arasında çok farklar var. Bu da 'kavramayı' güçleştiriyor, yapılan sanatın kalitesini etkiliyor. Yani şimdi biri geliyor diyor ki 'Dedemin mezar taşına bir şey yaz'... 'Ne yazayım' diyorsun, 'Ben anlamam, sen ne yazarsan yaz' diyor ama eskiler öyle miydi! Yine de günümüzde 200-300 kadar çok iyi hattat var Türkiye'de. Esasen her asırda aşağı yukarı iyi hattat sayısı bu kadardır.

Hat sanatının kaybolmaya yüz tuttuğu yıllar da oldu....

Hat sanatını ölmekten, sürünmekten kurtaran Hamit Aytaç hoca oldu. 1928 yılından 1950 yılına kadar zor bir dönem geçirdi hat sanatı. Hep o 'yasak' korkusundan... 1950 ila 60 arası talebe bile yoktu. Arapça harflerle Türkçe yazmak yasaktı ama bu yasak 'Arapça yazmak yasak' diye anlaşılınca, insanlar korka korka hatta yaklaşırdı. Bu nedenle Hamid Hoca, herkesin ucuza eser kapma yarışına girdiği o büyük sanatkar yokluk içinde bir hayat sürdü. Ekmek parası için kartvizit bile yazdı. Ondan üç kuruşa aldıklarını çok büyük paralara satanlar oldu. O büyük sanatkara sahip çıkılmaması, o 'yasak' korkusu bizim büyük yaramızdır.

Böyle bir ortamda, Necip Fazıl da bir başka sahada mücadele veriyordu. Onun mücadelesi hakkında neler söylersiniz?

Yakinen bir defa gördüm. Oturduk, bize nasihatler etti. Sonradan konferanslarına da katıldım. Necip Fazıl sanatta, siyasette tek başına da kalsa mücadelesini sürdürmüş bir isim. Her yerde etkisi var. Bu etki nesiller boyunca sürdü, sürmeye devam ediyor. Çünkü mücadelesi çetindi. Kubbede hoş sada bıraktı. Öyle ki ölümü esnasında bile vazife yaptı.

Nasıl?

Size bizzat yaşadığım bir olayı nakledeyim.

İlk defa kayıtlara geçecek...

Evet, bir yerde yazmadım. Fıstıkağacı Cami'nde imamlık yapıyordum. Caminin çaprazında bir galeri vardı. Dükkanın önünden gelip geçerken galeri sahibini görürdüm ama camiye gelmezdi. Gençten biri... Gel zaman git zaman ben emekli oldum. Aradan 20-25 sene geçti... Bir gün karşıma biri çıktı. 'Selamün aleyküm, aleyküm selam'... 'Beni tanıdın mı' dedi. Pek yabancı gelmiyordu ama çıkaramadım... 'Ben caminin oradaki galericiyim' deyince hatırladım. İsmi Hasan. Soyadı Görel... Galeriyi kapattıktan sonra maddi-manevi bunalıma girmiş. Her türlü günaha girip çıkmış. Depresyona girmiş. Bir rüya görmüş, bana rüyasını anlatacak...

Bir balıkçı görüyormuş. Üsküdar'da denize bakıyor, yunuslar görüyor kafileler halinde. Yunuslardan bir tanesi ayrılıyor, rıhtıma, bunun yanına kadar geliyor. Yüzü bir şeyle kapalıymış yunusun... Yüzünü açıyor bir insan sureti... 'Beni tanıyor musun?' diye soruyor. 'Tanımıyorum' diyor Hasan... O da 'İki gün sonra tanırsın' diyor. Yüzünü tekrar kapatıyor ve yunus balığı geldiği yere geri dönüyor.

Şimdiki kısım ise rüya değil gerçek...

Hasan sıkıldığı zamanlar kabristana gidermiş. Yine böyle bir günde Piyerloti'de kalabalık bir cenazenin geldiğini görüyor. Araya karışıyor, tabuta omuz veriyor. Gelenlerin çoğu genç insanlar. İçlerinden biri 'son bir kez yüzünü görmek isteyenler varsa kefeni açacağız' diyor. Kefen açılınca Hasan bir de ne görsün... Rüyasında yunus balığı olarak kendisine gelen suret, yüz... İrkiliyor... 'Kim bu' diyor yanındakine soruyor. 'Tanımıyor musun Üstat Necip Fazıl... Şair' diyor.

Hasan sarsılıyor ama Necip Fazıl'ın kim olduğunu ilk kez orada öğreniyor. Sonra üstadın kitaplarını alıyor, okumaya başlıyor. O günden sonra sıkı bir Necip Fazılcı oluyor.

Onun için diyorum ki Necip Fazıl ölümüne kadar değil, ölümünden sonra bile iz bırakmış bir insan. Ölürken bir vazife yapmış bir insan. Kim bilir bilmediğim nice kalplere girdi.


Etiketler:
Necip Fazıl Hasan Çelebi Vazife