ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE

AB'de Orban'a boykot: Eşitler arasında bazıları daha mı eşit?

AA - | Son Güncelleme Tarihi:
AB'de Orban'a boykot: Eşitler arasında bazıları daha mı eşit?

Macaristan'ın barış diplomasinin Brüksel'de panik oluşturacak bir yankı bulması ve takdir yerine tenkit alması; Berlin duvarının yıkılsa da enkazının temizlenmediğini ve Avrupa'nın kendi içinde hala hayali duvarlar örmeye devam ettiğini gösteriyor.

Doğu Avrupa bölge uzmanı Emrah Dokuzlu, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Avrupa Birliği (AB) Konsey Başkanlığını devraldıktan sonra Kiev, Moskova ve Pekin hattında gerçekleştirdiği ziyaretlerin AB ülkeleri tarafından boykot edilmesini AA Analiz için kaleme aldı.

AB Konsey Başkanlığını 6 aylık süre ile 1 Temmuz'dan itibaren devralan Macaristan, dönem başkanlığını "bir barış misyonu" olarak tanımladı. Bu çerçevede Başbakan Viktor Orban, Ukrayna'daki savaşın çözümüne ve barış görüşmelerinin başlatılmasına yönelik olası yolları görüşmek üzere Kiev-Moskova ve Pekin hattında birtakım temaslar gerçekleştirdi.

Macaristan Başbakanı'nın 1 Temmuz'da başlayan dönem başkanlığının henüz ikinci gününde Kiev'i ziyaret edip akabinde Moskova ve Pekin'e geçmesi, söz konusu temas ve ziyaretlerin Brüksel ile koordine edilmemesi nedeniyle AB içinde huzursuzluğa, eleştirilere ve Macaristan'a yönelik yeni yaptırımlara neden oldu.

Macaristan'a yönelik eleştiri ve yaptırımlar

Avrupa Parlamentosu (AP), Macaristan Başbakanı Orban'ı Rusya'ya yaptığı son ziyaret dolayısıyla kınayan bir açıklama yayınladı. Orban'ın Moskova ziyareti AB'nin dış politika ilkelerinin açık bir ihlali olarak nitelendirildi. Parlamento üyeleri ziyaretin Orban'ın kişisel inisiyatifi olduğunu ve AB'nin çıkarlarını temsil etmediğini vurgularken, milletvekilleri tarafından bir AB ülkesi olarak Macaristan'ın, AB ile mutabık kalınmayan Moskova ziyareti nedeniyle cezalandırılması gerektiği ifade edildi. Bu doğrultuda, AB ülkeleri ve Avrupa Komisyonu temsilcileri, dönem başkanlığı çerçevesinde Budapeşte tarafından düzenlenen çeşitli etkinliklere katılmayarak Orban'ı boykot ederken bazı ülkelerin hükümetleri ise Budapeşte'deki toplantılara daha düşük rütbede temsilci göndermeyi planlıyor. Halihazırda, bir sonraki gayriresmi dışişleri ve savunma bakanları toplantısının Budapeşte'den Brüksel'e alınmasına karar verildi. Macaristan'ın AB düzeyinde oy hakkının elinden alınması da değerlendiriliyor ancak bu birlik tarihinde henüz kullanılmış bir mekanizma değil.

Bazı Parlamento üyeleri tarafından daha da ileri gidilerek AB Anlaşması'nın 7. maddesinin devreye sokulması talep ediliyor. İlgili madde Macaristan'ın oy hakkının elinden alınması anlamına geliyor. Ancak 7. maddenin herhangi bir devlete uygulanması için 27 AB ülkesinin liderlerinin oy birliğiyle karar alması gerekiyor. Bu şimdilik zor gözükse de AB projesinin temelindeki fay hatlarına ilişkin veriler sunuyor. Bununla birlikte yaptırımlar veya Macaristan'ın fonlardan mahrum bırakılması ülkede siyasi bir değişim yaratmayacağı gibi AB için büyük bir risk oluşturacaktır.

Orban neden barış elçiliği yapıyor?

Ateşkese yönelik temasların ardından NATO toplantısına katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) giden Orban temasların çıktılarını sunmayı planlarken Newsweek dergisinde kendisinin ve ülkesinin niyetini açıkça vurguladığı bir makaleye imza attı; "NATO'nun amacı barıştır, sonu gelmeyen savaş değil" adıyla yayınladığı ve Macar tarihinden referansların kullanıldığı makalede; "Macar tarihi tecrübesi, bir askeri ittifakın savunmadan saldırıya ve kaçınmadan aktif çatışma arayışına geçtiğinde, kendi yenilgi yolunu açtığını öğretir. Biz Macarların başına, 20. yüzyıl boyunca dayatılan ittifaklar sistemiyle gelen de buydu. Bu ittifak sistemleri çatışma ve savaşı tercih etmiş ve savaşta tamamen başarısız olmuştur. Aksine NATO en başından beri bir savunma ittifakı olarak var olmuştur. Dolayısıyla bizim görevimiz NATO'yu yaratılış amacı olan bir barış projesi olarak korumaktır." ifadelerine yer verdi.

Orban'ın ateşkes çabaları Kiev'de ağırlık bulmazken, Rusya ve Çin tarafından daha çok dikkate alındı. Ancak yine de gerek Ukrayna gerekse de Rus tarafında olası bir ateşkesin tarafların cephe hattında sadece zaman kazanmak için kullanabilecekleri bir strateji olduğu değerlendiriliyor ve müzakerelere başlanacak güven zemini oluşmuş değil. Rusya bu konuda daha net veri sunuyor; 2022 yılı İstanbul Anlaşması'nı temel alarak müzakerelere devam edilebileceği sinyalini veriyor, fakat Ukrayna o dönem İstanbul anlaşmasından kimin inisiyatifi ile çekildiyse muhtemelen oradan gelecek talimatı bekliyor.

Orban'ın söz konusu temaslarında AB elitlerini rahatsız eden bir başka husus daha var; Orban'ın eski ABD Başkanı Donald Trump ile ilişkisi. Yaklaşan ABD seçimlerinde kazanmasına kuvvetle muhtemel gözüyle bakılan Trump'ın Ukrayna'ya desteği kesmesinden endişe ediliyor. Ukrayna savaşını bir an önce bitirmek isteyen Trump ABD'si Rusya ile doğrudan müzakereye girmeyecektir, dolayısıyla bu konudaki ihaleyi Çin'e devredip süreci bizzat oyunun dışında kalmadan yönetecektir. Bu nedenle Moskova-Pekin-Brüksel hattıyla iletişim kurabilen Orban, Trump için iyi bir seçenek. Orban içinse bu durum ortaya çıkan daha geniş jeopolitik bir çatışmada potansiyel arabulucu rolünü üstlenmek anlamına geliyor. Özellikle Trump sonrası Washington-Pekin gerilimlerinde de Orban'ın ismi öne çıkabilir.

Macaristan'ın geniş ilişki ağının oluşmasında Rusya'dan gaz tedarikinin ve ülkedeki en büyük yatırımcı olarak Çin'in etkisi elbette var. Fakat, mesele sadece bununla sınırlı değil. Orban, Avrupa'da Merkel sonrası aranan güçlü lider rolünü üstüne almaya hazırlanıyor. Orban'ın yaptığı hamlelere baktığımızda, temmuz ayında AB içinde sağ partilerden müteşekkil Vatanseverler grubunu oluşturmasıyla lideri olduğu Macar iktidar partisi Fidesz, diğer ülkelerden benzer düşünen siyasetçilerle birlikte Avrupa Parlamentosunda önemli bir güç haline geliyor. Bu gruba üye partilerinin çoğu, Ukrayna konusunda Macaristan ile aynı kanaate sahip ve Brüksel'in savaşı körüklediğini düşünüyorlar.

Orban'ın bu hamleleri yer yer kendisine yönelik eleştirileri makul olmaktan da uzaklaştırıyor ki bunların başında "AB içindeki Putin'in adamı" veya "Trump'ın elçisi" gibi ifadelere Batı medyasında sıkça rastlamak mümkün. Ortada ciddi bir savaş devam ediyorken ve bunun her an 3. dünya savaşına evrilme ihtimali mevcutken, Macaristan'ın barış çabalarını itibarsızlaştırmak etik değil. Savaş en beceriksiz diplomasi türü, bu nedenle AB elitlerinin Macaristan'ı kınamak ve cezalandırmaktan öte varsa derinlikli çözüm önerileri bunu sunmaları gerek. Macaristan'ın sürekli kınanması veya yaptırımlara maruz bırakılması yeni bir durum olmadığı gibi Avrupa'nın bir başka sorununu da tekrar gündeme getiriyor.

AB'nin fay hatları: Eşitler içinde daha eşitler veya Doğu-Batı bölünmesi

AB Konseyi dönem başkanlığında Macaristan gündemi belirleme yetkisine sahip, ancak bu pozisyon güçlü bir pozisyon değil, daha çok bir statü pozisyonu. Bu durum bile Macaristan'la aynı fikirde olmayan Avrupa ülkelerini ve AB yetkililerini endişelendiriyor, hatta Budapeşte'nin dönem başkanlığının elinden alınmasını isteyecek kadar ileri gidiyorlar. Peki neden? "Avrupa'nın geleceğinin Ukrayna'nın başarısına bağlı olduğu ve Ukrayna'nın güvenliğinin Avrupa güvenliği için merkezi bir öneme sahip olduğu anlayışıyla hareket edilmesi" fikrine katılmadığı için.

Fay hatları, sadece Ukrayna'daki savaşla ilgili olarak değil, aynı zamanda her iki tarafın da çözüm üretmek istediği Avrupa ekonomik ve sosyal modelleriyle ilgili olarak da giderek bulanıklaşıyor. Örneğin tarım politikalarında yaşanan anlaşmazlıklar gibi. Geçmişte Polonya, şimdilerde ise Macaristan'ın sıklıkla yaptırımlarla Brüksel'in istediği hizaya çekilmek istenmesi üye devletler arasında süregelen eşitsizliklerin siyasallaştığı ve bunun da AB içindeki Doğu-Batı ayrımını veya Batılı elitler ile Doğulu sonradan gelenler arasında bir çatlak oluşturduğu kanaatini güçlendiriyor ve AB projesine şüpheyle yaklaşılmasına neden oluyor.

Mesela AB, Ukrayna ve Moldova ile genişlemeyi planlıyor ama AB içinde 2004 genişlemesinin bir hata olduğunu düşünenler az değil ve çifte standart uygulandığı algısı siyasi sonuçlar doğuruyor. İnsanlar kendi hükümetlerinin AB'de çok az söz sahibi olduğunu veya daha az dikkate alındığını, 2004 ve sonrasında katılan üyelerin aslında ikinci sınıf vatandaş olduğunu hissettikçe Doğu Avrupa'da Brüksel'e karşı antipati daha da güçleniyor.

Sonuç olarak AB, Macaristan'a yönelik yaptırımların şiddetini artırmayı planlayabilir. Bu tavır; üye devletler ve AB içindeki Doğu-Batı veya Brüksel elitleri ve diğerleri ayrımını siyasallaştırmakla kalmaz, bu ayrımı teyit ederek AB'nin eşitlik ilkesine de ters düşüldüğünü gösterir. Diğer taraftan Macarların da eli boş değil, bir karşılık vereceklerdir; Ukrayna'nın üyeliği konusunda bekleyen fasılların açılması konusunda aceleleri yok.

Macaristan'ın barış diplomasinin Brüksel'de panik oluşturacak bir yankı bulması ve takdir yerine tenkit alması; Berlin duvarının yıkılsa da enkazının temizlenmediğini ve Avrupa'nın kendi içinde hala hayali duvarlar örmeye devam ettiğini gösteriyor.

[Emrah Dokuzlu, Polonya Bilimler Akademisi Sosyal Araştırmalar Enstitüsünde (GSSR) Avrupa'daki Türklerin siyasileşme süreci hakkında akademik çalışmalar yapmıştır, Polonya siyasetiyle ilgili çalışmalar da yapmaktadır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.