Rami Kütüphanesi'nde "Yazma Mushaflar"ın hat ve tezhibi konuşuldu

Türkiye Yazma Eser Kurumu Başkanlığı (TÜYEK) tarafından Rami Kütüphanesi'nde "Hattı ve Tezhibiyle Yazma Mushaflar" konferansı ve sergi gezisi düzenlendi.
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü sahibi sanatçı ve yazar Prof. Dr. Uğur Derman, konferansta yaptığı konuşmada, en fazla yazılan yazma eserlerin "Mushaflar" olduğunu belirterek, "Matbaa bize 1729'da intikal etmiş. Bu zaman içinde de hiçbir surette Mushaf basılması düşünülmemiş." dedi.
El yazması Mushaf döneminin 20. asra kadar devam ettiğini dile getiren Uğur Derman, "Satın almak kelimesi Kur'an-ı Kerim için kullanılmaz, 'hediyesi' diye bahsedilirdi." ifadesini kullandı.
Zaman içinde bazı hattatların Mushaflarının baskılarının yapıldığını anlatan Derman, "Hattat Hafız Osman'dan sonra mesela hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ninki basılmış. Bu şekilde Kur'an-ı Kerim Mushaflarının güzel örnekleri verilmiş. Yazmanın çok azaldığını görüyoruz. Çünkü bu maddi olarak pahalı da bir iş. Yalnız onunla da bitmiyor, hattan daha pahalı olan tezhip sanatı da fiyatı yükseltiyor. Bu sebeple yazma Kur'an-ı Kerimler eski asırlara göre çok azalmış." diye konuştu.
- "BİN KÜSUR YIL GEÇMİŞ ESERLER HALA O SİYAHLIĞIYLA DURMAKTADIR"
Prof. Uğur Derman, Kur'an-ı Kerim Mushaflarının kamış kalemlerle yazıldığı bilgisini vererek, "Sıcak ülkelerin göl ve ırmak kenarlarında yetişen kamışlar kurutulduktan sonra ağzı dil şeklinde açılarak kullanılmış. Bizde kullanılan mürekkep, is veren maddelerin bir araya getirilip, Arap zamkı denilen yapıştırıcı maddeyle bir arada uzun müddet dövülmesi sonunda ortaya çıkan is mürekkebidir. Aradan bin küsur yıl geçmiş eserler hala o siyahlığıyla durmaktadır. Başka renkli şeyler kullanılmış olsaydı mürekkepler solar giderlerdi. Bunda öyle bir hal yok." ifadesini kullandı.
Kur'an-ı Kerim yazanların kalemin ağzını bir defa açarak ve sonrasında mümkün mertebe o ağzı bozmadan yazmaya çalıştıklarını belirten Uğur Derman, şöyle devam etti:
"Çalışırlar ama her halükarda nebati asıllı olduğu için bu kalemlerin ağzı bozulur. Bizim buradan giden hattatlar hacca gittikleri vakit hatla uğraşan yazı yazan Endonezyalıların elinde sert bir kalem görmüşler ki bu Cava adası da orada olduğu için Cava kalemi adıyla anılır. Bunun ağzını bir defa açtınız mı bir Kur'an-ı Kerim'i bitirirsiniz. Ağzı bozulmadan elinize almış olursunuz. Son devirde, bilhassa Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den sonra bu şekilde kalem kullanarak yazan hattatlar da görülmüştür."
- "NAKKAŞHANE'DE PEK ÇOK İŞ BİR ARADA YAPILIYOR"
Programın ikinci kısımda konuşan Prof. Dr. Çiçek Derman ise tezhip sanatının hat sanatından çok daha eski bir geçmişe, Uygur Türklerine kadar uzanan bir tarihe sahip olduğunu, ancak ortaya çıkışının ve birbirinden güzel üslupların doğmasının İslamiyet'in kabulüyle olduğunu anlattı.
Müzehhiblerin en kıymetli çalışmalarını bir Mushaf için uygulamak istediğini aktaran Derman, "Tarihimizde Mushafların tezhibi nakkaşhanelerde hazırlanıyor. Hattat yazıp dizini dikip yolladıktan sonra baraklar halinde nakkaşhaneye geliyor ve orada sernakkaşın kontrolünde cetvelkeşler tarafından bunların cetvelleri çekiliyor. Daha sonra uygulanacak olan desen hazırlanıyor. Bu arada altın ezenler var, boya hazırlayanlar var. Nakkaşhane'de pek çok iş bir arada yapılıyor. Bir Mushaf bezenirken pek çok el değiyor ona. Bu zaman açısından çok mühim. Kısa zamanda ortaya çıkmasını temin ediyor." şeklinde konuştu.
Çiçek Derman, bezeme başlayacağı zaman, sernakkaşın bileğinin kıvraklığı ve fırçasının hareketi birbirine çok yakın olan bir müzehhib grubu seçtiğini, o kişiler tarafından bezemenin yapıldığını ve birbirine yakın kıvraklık ve hakimiyete sahip oldukları için Mushaf bezemesi bittiği zaman seyredenlerin çalışmanın tek elden çıkmış zannettiklerini ifade etti.

Mushaflarda bezeme yapılırken kullanılan çok çeşitli mürekkeplerin özelliklerine ilişkin bilgiler de veren Derman, şunları kaydetti:
"Aslında tezhipte kullanılan, yarı transparan, yarı şeffaf olan lal mürekkebi var. Harikulade bir kırmızıdır. Lal mürekkebi, müzehhiplerin çok sevdiği ve eserlerinde daima kullanmayı arzu ettikleri bir mürekkeptir. Özellikle halkari bezemelerde ve tatlı bir kırmızılık verir. Ancak lal mürekkebi bugüne kadar yine büyük bir edeple uygulanarak hiçbir zaman Mushaflarda kullanılmamıştır ve inşallah kullanılmayacaktır. Neden? Lal mürekkebi koşinil böceğinin öldürüldükten sonra kurutulup havanda dövülmesiyle ve çeşitli muameleler geçirerek hazırlanmış bir mürekkeptir. Bir canlının hayatına son vererek hazırlanan malzemenin Mushaflarda yeri yoktur. Onun yerine kırmızı renk için 'surh mürekkep' tercih edilmektedir. Bu müstesna bir edep örneğidir. Sanatkarlar büyük bir dikkat ve hürmetle tezhip sanatını bugünlere getirmişler."
Soru-cevap etkinliğiyle sona eren konferansın ardından TÜYEK Başkanı Coşkun Yılmaz'ın katılımıyla, uzmanlar eşliğinde Osmanlı sultanlarının koleksiyonlarında yer alan, vakfettikleri Mushaflardan oluşan "Sultanların Mushafları" sergisi gezildi.
- Popüler Haberler -

GİF Orkestrası Konser Biletleri Yoğun İlgi Gördü: Biletler Çıktığı Gibi Tükendi

Yol çalışmasına Romalılar 'taş koydu'

24 TV Arafta Sorular'da konuştu! Metin Yıldız: Kapitalizmin bir numaralı hedefi ailedir

“Banu Noyan'la En Moda”da bu hafta Demet Sabancı rüzgârı esti!

Konya'daki 5 bin yıllık kale turizme kazandırılmaya çalışılıyor

Dünyada çok nadir olan bir durum! Gemi batığında bulunan 1100 yıllık amfora arkeologları heyecanlandırdı
