ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE

Küresel dönüşümün eşiğinde: Rusya'nın statü arayışı ve yansımaları

AA - | Son Güncelleme Tarihi:
Küresel dönüşümün eşiğinde: Rusya'nın statü arayışı ve yansımaları

Milli İstihbarat Akademisi Bölge Araştırmaları Merkezinden Dr. Muhammet Koçak, Rusya'nın son yıllarda izlediği dış politika stratejilerini ve yansımalarını AA Analiz için kaleme aldı.

Kapat

HABERİN DEVAMI

2010'ların ortasından itibaren uluslararası sistemde biriken yapısal sorunlar, Arap ayaklanmaları ve Rusya-Ukrayna Savaşı sonucunda büyük güç rekabetini hızlandıran kırılmalara dönüştü. Bu süreçte, ABD'nin transatlantik liderlik iddialarından geri adım atması, Avrupa içinde stratejik yönelim farklarının derinleşmesi ve farklı aktörlerin sistem içindeki konumlarına dair artan iddiaları, istikrar üretme kapasitesi sınırlı bir küresel düzlem ortaya çıkardı. Bu ortamda Rusya'nın dış politika saiklerinin anlaşılması, özellikle Trump yönetimi döneminde ABD'nin liberal düzeni sahiplenme iradesindeki gerilemeyle birlikte, küresel sistemde etkili aktörlerin konum ve kapasitelerinin analiz edilmesi açısından daha da önem kazandı.

Bu çerçevede, Rusya'nın dış politikasını statü arayışı ekseninde değerlendirmek hem Moskova'nın hedef ve eylemlerini hem de sistemdeki konumunu anlamak açısından açıklayıcı bir çerçeve sunuyor. Soğuk savaş sonrasında süper güç statüsünü yitiren Rusya'nın amacı, yalnızca güvenlik tehditlerini bertaraf etmek değil, çok kutuplu bir düzende kalıcı, tanınan ve meşru bir güç konumuna ulaşmaktır. Bu doğrultuda izlenen dış politika, konvansiyonel askeri kapasiteden hibrit araçlara, enerji stratejisinden medya ve enformasyon ağlarına kadar uzanan çok yönlü bir faaliyet alanına sahiptir.

- RUSYA'NIN DIŞ POLİTİKASINDA STATÜ ARAYIŞI: ARAÇLAR, YÖNELİMLER, SINIRLILIKLAR

2022'de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, Rus dış politikasının uzun süredir biriktirdiği stratejik yönelimleri sahaya taşıdığı bir kırılma noktası oldu. Ancak bu yönelim, yalnızca güvenlik temelli bir tepki değil, daha derinlikli ve çok boyutlu bir statü arayışının ürünüdür. Moskova, yalnızca askeri güvenlik çerçevesinde değil, uluslararası düzende tanınan, başta ABD olmak üzere sistemin kilit aktörleri tarafından eşit düzeyde muhatap alınan bir aktör olma hedefiyle hareket etmektedir. Bu hedef, Rus dış politikasının temel belirleyeni haline gelmiştir.

Rusya'nın bu statü arayışı 3 temel düzlemde yürütülmektedir. İlk olarak, askeri kapasite klasik güç projeksiyonunun ötesinde yeniden işlevsel hale getirilmiştir. Konvansiyonel askeri gücüyle Ukrayna sahasında belirli kazanımlar elde eden Rusya, aynı zamanda vekil aktör kullanımı, siber kapasite, özel askeri şirketler ve bilgi operasyonları gibi hibrit savaş tekniklerini Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada dış politika araç setine dahil etmiştir. Rusya'nın Ukrayna odaklı bu atılımının sahada getirdiği de facto sonuçlara rağmen Rusya'nın kazanımlarını kabul ettirme ve bu kazanımları bölgesel ve küresel sistemik dinamikler çerçevesinde değerlendirme noktasında nakıs kaldığı gözlenmektedir.

İkinci olarak, enerji ve ticaret üzerinden şekillenen politik-ekonomik stratejiler ön plana çıkmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Avrupa ile ilişkilerinin gerilmesiyle Rusya, enerji ihracatını Batı'dan uzaklaştırarak küresel ekonomik ağırlığın kaydığı Asya'ya yönlendirmiştir. Bu yönelim, yaptırımlar altındaki Rusya'ya alternatif bir alan açmakta, çok kutuplu sistem oluşturma çabalarıyla da örtüşmektedir. Ancak kısa vadeli rahatlama sağlayan bu strateji, orta vadede Çin'e bağımlılığı artırmakta ve Rusya'nın stratejik özerkliğini sınırlamaktadır. Alternatif ödeme sistemleri, yerel para birimiyle ticaret ve bölgesel ekonomik işbirlikleri henüz küresel ölçekte etkili bir dönüşüm sağlayamamıştır.

Üçüncü düzlem ise normatif anlatı üretimi ve kültürel araçlara dayanmaktadır. Rusya, Batı merkezli liberal uluslararası düzenin değer temelli iddialarına karşı çok kutupluluğu merkeze alan alternatif bir söylem inşa etmeye çalışmaktadır. Bu söylem, özellikle Küresel Güney'de antiemperyal duyarlılıkları hedef alarak Rusya'yı Batı karşısında yalnızca bir rakip değil, düzen içi dengeleyici bir aktör olarak konumlandırmaktadır. Ancak bu söylem, henüz küresel ölçekte kurumsallaşmış, meşruiyeti yüksek bir alternatif oluşturmaktan uzaktır.

Dolayısıyla Rusya'nın stratejik yönelimi Trump Yönetimi'nin iş başına gelmesiyle bir fırsat penceresi yakalasa da birçok açıdan kısıtlanmaktadır. Askeri kapasitenin sürdürülebilirliği, ekonomik kırılganlıklar, siyasi elitin aşırı merkeziyetçiliği ve toplumsal meşruiyet sorunları, Rusya'nın küresel statü iddiasını yapısal olarak sınırlandırmaktadır. Bu nedenle Rus dış politikasının genişleyen ama derinleşmekte zorlanan, fırsatları değerlendiren ama istikrarlı sonuç üretmekte zorlanan bir çizgide seyrettiği söylenebilir.

- İKİNCİ TRUMP DÖNEMİ: ÇÖZÜLEN İTTİFAKLAR, AÇILAN ALANLAR

Yeniden 2025'te ABD Başkanı seçilen Donald Trump, çok taraflılığa ve normatif dış politika ilkelerine karşı eleştirel yaklaşımını daha sistematik ve açık bir çizgiye taşımıştır. ABD'nin uluslararası kurumlara ilgisizliği, transatlantik güvenlik mimarisinden uzaklaşması ve Avrupa'daki müttefikleriyle yaşadığı uyumsuzluklar, yalnızca Washington'un küresel pozisyonunu değil, Batı ittifakının bütünlüğünü de zayıflatmıştır. Bu yeni ortam, uluslararası sistemin merkezindeki aktörlerin daha parçalı ve bölgesel düzeyde hareket ettiği bir dönemin kapılarını aralamıştır.

Bu süreç, Batılı kurumlar tarafından güçleri ve etkileri nispetinde kabul görmeyen Çin, İran, Hindistan, Rusya ve Türkiye gibi aktörlerin uluslararası sistemde etkilerini artırabilecekleri bir zemin oluşturmuştur. Özellikle Trump yönetiminin "bitmeyen savaşları bitirme" söylemi doğrultusunda Ukrayna'ya yönelik askeri ve istihbari desteği kesmesi, Moskova ile doğrudan müzakere süreçlerini başlatması ve Kiev'i bu sürecin dışında tutması, ABD'nin pozisyonunda normatif bir kırılma anlamına gelmiştir. NATO genişlemesine karşı çıkılması ve Birleşmiş Milletlerde (BM) Rusya'yı eleştiren karar tasarısına karşı oy kullanılması bu değişimin çarpıcı örnekleridir.

Bu gelişmeler Rusya için yalnızca askeri avantaj değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik meşruiyet kazanımı anlamına gelmiş, Moskova'yı krizin muhatabı ve çözüm ortağı olarak konumlandırmıştır. Rusya bu dönemde yalnızca güç boşluklarından değil, Batı'daki yön kaybından da istifade ederek sistemde daha görünür ve merkezi bir pozisyon elde etmeye yönelmiştir.

- TÜRKİYE'YE YÖNELİK YANSIMALAR: STRATEJİK AVANTAJLAR VE ÇOK YÖNLÜ ETKİNLİK

Uluslararası sistemde yaşanan kırılmalar Türkiye açısından hem yeni fırsatlar hem de dikkatli yönetilmesi gereken riskler üretmektedir. Batı ittifak sisteminin istikrar üretme kapasitesinin zayıflaması ve Rusya'nın bölgesel hamlelerini artırdığı bir dönemde Türkiye, dış politikasında esnekliği ve dengeyi esas alan çok yönlü yaklaşımıyla bu süreçten avantajlı çıkma potansiyeline sahiptir.

Geride bıraktığımız süreçte yakın çevresinde devam eden savaşlar ve istikrarsızlık, yakın göç ve terör tehdidi nedeniyle güvenlik stratejilerini yeniden yapılandıran Türkiye, bu süreçte yerli savunma sanayisine yaptığı yatırımlarla daha otonom bir pozisyona geçmiştir. Terörle mücadele, enerji arz güvenliği, tahıl koridoru diplomasisi ve esir takası gibi birçok alanda aktif rol üstlenen Ankara, yalnızca arabulucu değil, aynı zamanda gündem kurucu bir aktör olarak öne çıkmıştır.

Türkiye'nin NATO üyeliğinden kaynaklanan caydırıcılık kapasitesi ile Rusya ve diğer bölgesel aktörlerle kurduğu esnek diplomatik diyalog arasında kurduğu denge, onu uluslararası sistemde ayrıcalıklı bir konuma taşımaktadır. Trump yönetiminin Karadeniz ve Orta Doğu'ya ilgisinin azalması, Türkiye'nin bu bölgelerde inisiyatif almasını kolaylaştırmış ve stratejik ağırlığını artırmıştır.

Ankara, zaman zaman jeopolitik gerilimler yaşasa da Rusya ile doğrudan ve çok boyutlu temas kurabilen nadir ülkelerden biri olarak dikkati çekmektedir. Azerbaycan ve Suriye gibi iki ülkenin koordine halinde olduğu sahalarda elde edilen somut kazanımlar, Türkiye'nin bu esnek dış politika çizgisini başarıyla yönettiğini göstermektedir. ABD'nin etkisinin azaldığı ve Rusya'nın etkisinin arttığı yeni düzlemde, Türkiye'nin stratejik özerkliği, diplomatik çevikliği ve kriz yönetme kapasitesi, onu sistemin geleceğinde belirleyici aktörlerden biri haline getirmektedir.

Uluslararası sistemin normatif ve yapısal temellerinin sorgulandığı bu geçiş döneminde, Rusya statü arayışı etrafında şekillenen çok boyutlu bir dış politika yürütmektedir. Trump yönetiminin ikinci dönemiyle birlikte Batı'nın iç tutarlılığının zayıflaması, Moskova'nın bu stratejik yönelimine hem meşruiyet hem de manevra alanı sağlamıştır. Ancak bu arayış, Rusya açısından yapısal kırılganlıklar ve uzun vadeli sınamalarla karşı karşıyadır.

Türkiye ise bu çalkantılı dönemi yalnızca krizleri yöneten değil, değişim dinamiklerini şekillendiren aktif bir aktör olarak karşılamaktadır. Sahada kapasite inşa eden, diplomatik alanda çok yönlü açılımlar gerçekleştiren ve sistemsel dönüşümü doğru okuyarak strateji üreten Türkiye, ulusal çıkarlarını korumakla kalmayıp bölgesel ve küresel etki üretme kapasitesini de artırmaktadır. Bu pozisyonun sürdürülebilirliği, Ankara'nın çok boyutlu dış politikasını kararlılıkla devam ettirmesine ve değişen dengeleri doğru okuma kabiliyetine bağlıdır.

[Dr. Muhammet Koçak, Milli İstihbarat Akademisi Bölge Araştırmaları Merkezi Araştırmacısıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.


Etiketler:
Rusya dış politika strateji analizi uluslararası ilişkiler